İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi
Adres: M. Kemal Atatürk Bulvarı No : 42 35620 Çiğli / İZMİR

Telefon::(232) 376 71 76
Faks::(232) 376 71 00

Harita

Yaşam Boyu Girişimci: Gülten Taner

Yaşam Boyu Girişimci: Gülten Taner
 
Gezmiş, görmüş, öğrenmiş, geliştirmiş, keşfetmiş, atfetmiş, hibe etmiş, biriktirmiş, yardım etmiş, gönül vermiş… Ne yazsak az Gülten Taner için. Başarılı bir girişimci, koleksiyoner, marka yaratıcısı, toplum gönüllüsü, dahası dünya tatlısı… Koleksiyonerliği bambaşka bir boyutta yaşayan, çini ve seramikten ata tohumlarına uzanan koleksiyonun sahibi bu güzel isim ile keyfine doyulmaz bir sohbet gerçekleştirdik.
 
Gülten Hanım siz hem profesyonel alandaki çalışmalarınız ve koleksiyoner kimliğimiz ile hem de sosyal alandaki faaliyetlerinizle tanınan, çok yönlü birisiniz. Sizi bu noktalara taşıyan çocukluğunuz ile başlamak isteriz. Gülten Taner’i şekillendiren ilk temeller nelerdi?
 
Çocukluğum ve lise yıllarım şu an Sanat Sokağı olarak bilinen Urla’daki sokakta geçti. Ben aslen Arnavut’um. Dedemler ve büyüklerim Üsküp, Selanik ve Piriştina’dan göçerek önce Çeşme Çiftlikköy’e, sonrasında da Urla’da Sanat Sokağı’na yerleşmiş. Girit ve Arnavut olan komşularımızla geleneklerin, göreneklerin, örf ve âdetlerin çok sıkı bir şekilde işlendiği, kayınvalidelere “hanımanne” dendiği, yaşlı orta mahalledeki büyüklerin yalnızlarsa yemeğe oturulmadan evlerine bir tepsi içinde yemek yollandığı bir toplumsal düzen ve saygı içerisinde kültürlü bir ortamda yaşadık.
 
Bizler okuyup meslek sahibi olmak, kendi ayaklarımızın üzerinde durmak hedefiyle yetiştirildik. Babaannelerimizin deyimiyle “Bileğinizde bir altın bilezik olsun yavrum” telkiniyle büyüdük. Bu benim yetişmemde ve Gülten Taner’in şekil almasında çok büyük bir etken oldu.
 
Girişimcilik ruhuyla bezeli yapınızın imza attığı birçok ‘ilk’ de var. Kısaca bunlara da değinelim isterim, bu bağlamda profesyonel alandaki çalışmalarınızın gelişim sürecini aktarır mısınız?
 
Çevremdeki kültür çeşitliliği içerisinde sosyal bilimlere ilgi duydum ve Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden 1992 senesinde mezun oldum. Mezun olduktan sonra İngiltere’ye Kent Üniversitesi’ne gittim. Kent Üniversitesi’nde İşletme ve Yöneticilik yüksek lisansı yaptım. Yüksek lisans bittikten sonra bir yıl da yemeğe olan merakımdan dolayı Cordon Bleu yemek okuluna gittim ve diplomamı aldım. 1995’te Türkiye’ye dönene kadar bir süre İngitere’de Canterbury’de asistanlık yaptıktan sonra King School’un Catering Hizmetleri’nde yönetici olarak çalıştım.
 
6 Haziran 1996’da kendi şirketim olan Elektromed Limited’i kurdum. Pazarlama, ürün tanıtımı, pazar stratejileri, firmaların imaj yenileme çalışmalarında danışmanlık yapmaya başladım. O günlerde Türkiye için henüz çok yeni olan bir alana girdim: Türkiye’ye ekmek makinesi getirmek. Geleneksel olarak elde yapılan bir ürün için makine önermek oldukça cesur bir davranıştı. Belmo Ekmek Makinesi’nin tanıtım ve pazarlama faaliyetlerini üstlendim. Ev tipi ekmek makinesiydi. Evlerde ekmek yapmanın ne kadar sağlıklı, temiz, katkı maddesiz, hijyenik olacağını anlatmaya çalıştım. Yine aynı dönemde glutene duyarlılık için çölyak hastalıkları olanlara yönelik glutensiz ekmek tarifleri kitapçığı hazırladım. Daha sonra pazarlamasını yaptığım ekmek makineleri için ekmek tarifleri kitabı hazırladım. Benim için zor zamanlardı, çünkü piyasada çok fazla un çeşidi yoktu. Oysa şimdi toplumda hem bu konuda farkındalık yüksek hem de piyasada pek çok un çeşidi var. Bu da sevindirici bir şey.
 
Bunları yaparken aynı zamanda birçok şirkete yeni ürün pazarlama, tanıtma faaliyetlerinde de hizmet verdim. 2007 itibarıyla ihtiyacı da görerek iş alanımı daha çok insan kaynakları danışmanlığına kaydırdım. 2016’da eşimle ortak kararımız neticesinde Londra’ya yerleştik. Halen 6 ay Türkiye’de, 6 ay Londra’da yaşamaktayım.
 
Ama girişimlerim durmadı tabii. 2018’de organik bebek battaniyeleri üretmeye başlamak üzere Guppies and You markasını yarattım. Ana felsefesi, “slow fashion” yani “yavaş moda.” Benim yeni bebeğim diyebiliriz. 0-2 yaş bebekler için organik iplerle ve boyalarla üretilen kaliteli, nesilden nesile kullanılabilecek ürünler, ağırlıklı olarak da bebek battaniyeleri üretiyoruz. Ürünlerimiz organik pamuk ve ekstra fine merino yün kullanılarak üretiliyor. Çok değerli ustalarla çalışmak, saatlerimi atölyede onlarla geçirmek ayrı bir heyecan benim için. Guppies and You markasını Londra’da da tescil ettirdim.
 
Pandemi süreci birçok sektörü olumsuz etkiledi. Tekstil de bunlar arasında yer alıyor. Siz nasıl etkilendiniz?
 
Maalesef benim için olduğu gibi pek çok girişimci açısından pandemi yıkıcı oldu. Ürünlerimiz şimdilik pandemi sebebiyle Türkiye’de Trendyol ve Marka Bebek butiklerinde satılıyor. Bu markayı kurarken bir sosyal sorumluluk alanı da olsun istedim. Gelirinin bir kısmını kız çocuklarının eğitimine ayırıyorum. Kız çocuklarının toplumdaki ilerlemenin mihenk taşı olduğuna ve ilerlemenin ancak eğitimle mümkün olduğuna inanıyorum. Bizler Atatürk’ün sayesinde özgürce, dilediğimiz eğitimi ve öğretimi alabildik. Kendi ayaklarımız üzerinde durabilmeyi, tercih yapabilmeyi ve başımız dik bir şekilde yürümeyi öğrendik. Zaman içerisinde hedefim bir eğitim vakfı kurmak ve gelecek nesillere katkıda bulunmayı sürdürmek.
 
Gülten Taner’in yaşam akışını özetler misiniz?
 
Gülten Taner’in özel yaşamı dışında aslında üç ayrı yaşamı var diyebilirim. Birincisi, girişimci profesyonel yaşamı ki, burada kendimi başarılı olarak nitelendiriyorum. İkincisi, tutkulu bir koleksiyonerim, bu konudaki heyecanım hâlâ devam ediyor. Üçüncüsü, yorulmaz bir toplum gönüllüsüyüm. Benim yaşam enerjim iyilikten besleniyor. Bu, bana çok büyük bir haz veriyor.
 
Koleksiyonerliğinizin temeli nereden geliyor? Nasıl böyle bir çalışmayı hayata geçirmeye başladınız?
 
Biriktirme, çoğaltma, paylaşma alışkanlığım çocukluğuma uzanıyor sanırım. Çocukluğumda, ilkokuldayken peçete, daha sonraları da çikolataların içerisinden çıkan folyoları biriktirmeye başladım. Beyaz kısımla alüminyum tabakayı ince bir işçilikle ayırıp, ardından tırnakla bastırarak pürüzsüz, ince bir ses çıkaran alüminyum parçası elde ederdik. Bunları özenle defterlerimizin arasına saklardık. Bu, 1980’li yıllarda çoğumuzun ilk koleksiyonerlik denemeleri ve bizi şekillendiren bir özelliği oldu. Toplamak, koleksiyon yapmak, bir şeyler biriktirmek.
 
Ailem çocukluktan itibaren beni de ekip biçmeye, bahçeye özendirdi. Rahmetli anneciğim tam bir dalya çiçeği yetiştirme ustasıydı. Nur içinde yatsın. Bu özellik bana da geçmiş, geleneği devam ettiriyorum. Çoğalttığım nadide çiçek cinslerimi eşe dosta vermek, onların bahçelerini süslediğini görmek çok mutlu ediyor. Ayrıca organik sebze bahçemde her şeyi yetiştiriyorum, buna sakız enginarlarım da dahil. Şimdi atalık tohumlar biriktiriyorum. Bunları yaygınlaştırmanın ve çoğaltmanın toplumsal bir sorumluluk ve bu topraklara borcum olduğunu düşünüyorum.
 
Diğer merakım biraz daha akademik bir alandan. Çini ve seramik koleksiyonerliği. 1998’de Ege’nin kasabalarını ve köylerini dolaşırken buradaki küçük antika dükkânlarını gördüğümde Anadolu el sanatlarının örneklerini daha yakından tanıma fırsatı bulup çok etkilenmiştim. Kütahya seramik koleksiyonu serüvenim böyle başlamış oldu. Sosyolog kimliğim ve profesyonel iş yaşamımın da endüstriyel sektörde olmasının etkisiyle bu objelere, zanaatkârlara, üretim biçimlerine ve süreçlerine olan ilgim arttı. Daha çok araştırma ve yazılı kaynak bulma çabalarım neticesinde Suna İnan Kıraç’ın Yadigâr-ı Kütahya kataloğuna denk geldim ve bu bana bir yol haritası oldu. Onların katalogdaki bir sözleri beni çok etkiledi: “Yadigar-i Kütahya’da genç nesile bu merakı aşılayabilir ve bir yadigar bırakabilirsek” diyorlardı. Bunu kendime bir görev ve sorumluluk edindim diyebilirim. Üzerinde çalıştığım katalog da umarım benden sonraki nesillere yadigâr olur, bu merak bir şekilde devam eder ve gelecek nesillere aktarılır. Eski esnafların karşılıklı sohbet ve bilgi alışverişi muazzam bir öğretiydi. Bir parçanın nasıl bulunduğu, hangi evden çıktığı, kimin getirdiği gibi karşılıklı birçok sosyal olayı öğrenmenin yanında seramiğin yaşını, nasıl kullanıldığını, tamirat görüp görmediğini tahmin etmeyi de öğrendim. Son yıllarda esnafların antikacılığı bırakmalarıyla bir devir de son bulmuş oldu, çünkü internet satışları devreye girdi.
 
Eşiniz Deniz Bey de başarılı bir koleksiyoner. Bir evde iki koleksiyoner…
 
Birçok alanda faal olan bir insan olarak çok yönlü bir insanla yollarımız kesişti. Sanırım yollarımızın kesişmesindeki en önemli faktör, ikimizin de profesyonel yaşamlarının dışında sosyal sorumluluk çalışmaları ve hobilerimizin varlığı oldu.
 
Eşim de pek çok alanda hobisi olan çok iyi bir koleksiyonerdir. Bu durum tabii ki koleksiyonumu oluştururken beni rahatlattı. Yani hobime ve bu koleksiyona devam etmek için heyecanımı, duygularımı anlayan birinin varlığı çok değerliydi. Kütahya seramiklerimin yanında aynı zamanda Aydın yöresi efe oyaları, boncuk oyaları, ata tohumu koleksiyonum ve düğme koleksiyonum oluştu. Anneannemin ve babaannemin eskiden çok pahalı olduğu için her şeyin düğmelerini kesip bir kutuda biriktirmiş olmaları, çocukken benim bunlarla oynamaya başlamam ve ilgilenmem temel oluşturdu. Yine vurgulamak isterim ki, hobilerim ve koleksiyonerliğimin başlangıcı, çocukluğumda görmüş olduğum, büyüklerimden bana aktarılan yaşam bilgisi. Annemden tohumların nasıl saklanacağını gördüm, nasıl tohum alınacağı, nasıl dikileceği gibi birçok yaşam bilgisi aktarılmış olduğu için değerini de bilerek büyüdüm.
 
Sizin gibi birbirinden değerli koleksiyonerleri bir çatı altında toplandığınız İzmir Koleksiyon Kulübü’nün kurucularındansınız. Bu çatı nasıl bir etkileşimi beraberinde getirdi?
 
2000 yılında İstanbul Koleksiyon Kulübü’nün bir şubesi olarak İzmir Koleksiyon Kulubü’nü bizim gibi bu alana gönül ve emek veren bir grup sevgili dostumuzla birlikte kurduk. Önceleri birbirimizin evinde toplanırdık, aile gibi olmuştuk. Koleksiyon ve koleksiyonerliğe olan ilgi arttıkça, İzmir’de olanlar çoğaldıkça üye sayımızla artık evlere sığamaz olmuştuk. İzmir’in çok kültürlü, hoşgörülü ve birbirine saygılı yaşam mozaiği ilerlememize ve yakaladığımız başarıyı sürdürmemize imkân sağladı. Koleksiyonerlik, bir hobi değildir. Koleksiyoner olmak, insanı geçmişe yolculuğa, bazen bir çocuklu anısına, bazen bir duyguya götürür. Öğrendiğimiz bilgiyi tasnif etmeye ve paylaşmaya iter bizi.
 
Çini denilince akla Kütahya ve İznik geliyor. Kütahya çinileri üzerinde yoğunlaşan bir koleksiyoner olarak, sizden bu çiniciliğin kısa tarihçesi ile birlikte öğrenebilir miyiz?
 
Kütahya ve çevresindeki zengin kil yatakları nedeniyle Helenistik Roma ve Bizans dönemlerinde yoğun bir şekilde üretim yapılmıştır. 18. ve 19. yüzyıllarda en yetkin örneklerini veren Kütahya’da daha sonra ürün çeşitliliği azalmıştır. 17. yüzyılda kendisi de Kütahyalı olan Evliya Çelebi, Kütahya çinilerinden ve güzelliklerinden övgüyle söz etmektedir. 18. yüzyılda İznik çiniciliğinin etkisinin azalmasıyla birlikte hız kazanarak modern gündelik hayatla ilişkili örneklerin arttığı bir dönem olur. 19. ve 20. yüzyıl başlarında üretim tekrar canlanır. İznik çiniciliği bir saray sanatı olarak gelişmişken Kütahya bir kent sanatı şeklinde ortaya çıkar. Mimaride ve gündelik hayatta yoğun bir şekilde kullanılması, evliliklerde hediye olarak verilmesiyle çok zengin bir çeşitliliğe bürünmüş ve günümüze kadar gelmiştir. 1. Dünya Savaşı sonrasında çini üretiminde aksamalar olmuş ve 1922 yılında Yunan işgali sırasında bazı ustaların hayatını kaybetmesiyle ve bazı Ermeni ustaların kentten ayrılmasıyla üretim durmuştur. Kurtuluş Savaşı sonrasında atölyeler teker teker açılmaya başlamış, ekonomik zorluklar nedeniyle çini üretiminin tekrar parlak günlerine dönmesi ancak devlet desteğiyle yeni ustalar yetiştirilerek sağlanmıştır. Cumhuriyet Dönemi’nde daha çok günlük kullanım için basit formlarda, kumlama tekniğiyle yapılmış, gösterişten uzak sürahi, kül tablası, şekerlik ve kahve fincanı, çaydanlık, sigaralık gibi ihtiyaca yönelik üretim ön plana çıkmıştır. 2. Dünya Savaşı’nın dışında kalmamıza rağmen porselen ithalatı aksamış ve çini ürünler uygun olmadığı hâlde mutfak eşyası olarak kullanılmıştır. Ancak bu olgu o dönemde birçok fabrikanın da açılmasını teşvik etmiştir. Londra’daki Victoria ve Albert Müzesi’nde şu anda yetmiş parça Kütahya seramiği müzenin koleksiyonuna girmiştir. Ayrıca bugün aynı şekilde Kütahya seramikleri de yurtdışındaki Sotheby’s gibi müzayede evlerinin İslamic ve Indian Art müzayedelerine konulmuştur. Bu müzayede evlerinde bir müzayedeye ben de bizzat katılmıştım, çok heyecan verici bir deneyim olmuştu.
 
Koleksiyonunuza da biraz değinmek isteriz…
 
Benim koleksiyonum 18. 19. ve 20. yüzyıl sonlarını kapsıyor. 250 parçalık bir koleksiyonum var. Tamamını sergilemek mümkün olmadığı için elbette bir kısmı kasalarda, kutularda saklı. Parçalarımı şöyle gruplandırmak mümkün: Meyvelikler, sürahiler, kupalar, yemek tabakları, cami ve kiliseler için yapılmış tütsülükler, kahve ve çay için yapılmış kahve soğutmalık, kahve fincanı ve tabakları, çaydanlıklar, sigaralıklar, ağızlıklar, figürinler, (figürinleri de ikiye ayırmak mümkün. Hayvan figürinleri; kurt, kedi, köpek, deve, kuş gibi. İnsan figürinleri; efeler, su testisi taşıyan genç kadınlar, mermi taşıyan köylü kadınlar gibi) ve iftariyelikler. Bunların içerisinde 20.yüzyılın başlarına ait olan dantelli seriler ve yine iki renkli turkuaz ve mavi çalışmalar mevcut. Diğer örnekler polikrom niteliktedir. Bu arada duvar menekşeliklerinden söz etmeden geçemeyeceğim. Kalp şeklinde üzeri ceylan figürlü koçbaşı şeklinde mini duvar vazoları, insanların o dönemde evlerini süslemek için bulabildikleri veya satın alabildikleri dekorasyona yönelik sosyal bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu objeler farklı kullanım alanları için üretilmiştir ve işlevlerini tamamlamış, kolektif hafızamıza kazınmış olarak geleneksel kültürümüzün nadide örneklerini oluşturmaktadır. Sosyo-kültürel anlamda taşıdıkları değere paha biçilemez. Bu nadide objeleri bir araya getirmek hem keyifli bir süreç hem araştırırken kendimi geliştirdiğim bir serüven olmuştur.
 
Günümüzde beğendiğiniz Çini ustaları kimler?
 
Kütahya’da çinicilik sanatı son dönemlerde kendi içinde pek çok çini ustası yetiştirmiştir. Bunların içinde İsmail Yiğit, Sıtkı Olçar, Alopaşalı ve Mehmet Gürsoy’u sayabiliriz. Marmara Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu İsmail Yiğit tekrar 16. yüzyılda İznik’te ulaştığı zirvenin yakalanması için sanatsal yöndeki çalışmalarına devam etmektedir. Şu an İsmail Yiğit’in geleneksel replikaları dünyadaki müzelerde yerini almıştır. London Victorien and Albert Museum, British Museum gibi. Kütahya çiniciliğinde farklı bir yol izleyerek kendi stilini yaratan Sıdkı Usta 1973 yılında Osmanlı Çini Atölyesi’ni kurmuştur. Selçuklu, İznik ve Kütahya seramiklerinin bazı özelliklerini çağdaş formlara uyarlamıştır. Çiniciliğe büyük bir tutkuyla bağlı olan Sıdkı Usta, kendi antik desenlerini ve formlarını uyguladığı çini biçimlerinde ve formlarında öz biçim arayışına girmiştir. Kütahya çiniciliğine yeni boyut ve anlayış getirmiştir. 300 yıldır çözülmeyen mercan kırmızısını çözmek için uğraşmıştır, ancak bu hâlâ çözülememiş bir konudur. Sıdkı Bey’in özel koleksiyonları, eserleri birçok koleksiyona ve müzelere konmuştur. Eserlerini Sıdkı ismiyle imzalamıştır. Maalesef kendisinin zamansız aramızdan ayrılmasıyla bayrağı kızı devralmıştır ve çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıca sağlığında UNESCO tarafından yaşayan insan hazinesi aldığını söylemeden geçmeyelim. Kendisini rahmetle anıyorum.
 
Koleksiyonerlik kişisel dönüşüm anlamında nasıl bir sürece hizmet ediyor?
 
Yıllar geçtikçe deneyiminiz, koleksiyon temanızla ilgili bilgi birikiminiz, kültürel zenginliğiniz artıyor. Zamanla koleksiyonunuzu yönetmeyi öğreniyorsunuz. Meraklarınız, ilginiz, yaşam koşullarınız gibi birçok etmen hangi alanda koleksiyon yapacağınızı etkiliyor. Benim tutkum, geleneksel sanatlara oldu. Zamanla başat koleksiyon temam, Kütahya seramik ve çinileri oldu. Merak ve heyecanınız bir koleksiyona dönüştüğünde daha rafine tercihler yapıyorsunuz. Başlarda çok bilmeden satın aldıklarım oldu, ancak öğrendikçe bilgi ve sezgi devreye girdi. Daha sonraları antikacılara girdiğinizde neye bakacağınızı, neyi alacağınızı hemen hissediyorsunuz. Tabii bilgi ve tecrübe zaman içerisinde görerek, dokunarak, okuyarak elde ediliyor. Sabır, hedef, sınır. Bu üçlü arkadaşınız olsun, konuya odaklanın ve satın almadan önce mutlaka araştırın ve mümkünse hemen karar vermeyin. Biraz zaman isteyip tekrar tekrar bakın ve almaya öyle karar verin. Girişimci ruhum ve farklı olanı yapma dürtüm nedeniyle koleksiyonumun dış araştırmalarda ve incelemelerde akademik bir bakışla ele alınması hep isteğim oldu.
 
Gündeminizdeki ne gibi yeni planlarınız var?
 
Bir süre önce Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Doktora Programı Tasarım Araştırmaları dersi yürütücüsü sayın Prof. Dr. Murat Bengisu’dan derslerindeki akademisyenlere araştırmalarında koleksiyoner kimliğim ve koleksiyon temamla ilgili rehberlik yapmak üzere bir davet aldım. Yaşamın durgunlaştığı pandemi döneminde bu keyifli süreç içerisinde olmak beni hem heyecanlandırdı hem de onurlandırdı. Benim ve genç akademisyenlerin bakış açısıyla koleksiyonumun da içinde olduğu bir projenin yürütülmesi heyecan verici. Nasıl bir akademik çalışmaya evrileceğini merakla bekliyorum.

 

Diğerleri

İAOSB Yerleşim PlanıİAOSB MedyaİAOSB Haber DergisiİAOSB Tanıtım FilmiİAOSB Dosya İndir