İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi
Adres: M. Kemal Atatürk Bulvarı No : 42 35620 Çiğli / İZMİR

Telefon::(232) 376 71 76
Faks::(232) 376 71 00

Harita

Tamir Atölyesinden Dünya Markasına: BAYLAN

Tamir atölyesinden dünya markasına: BAYLAN
 
Üretim serüvenine 1955 yılında tamir atölyeleri ile başlayan Baylan, bugün 5 kıtada 90 ülkeye su ve elektrik sayaçları ihraç ediyor. Alanında öncü Ar-Ge merkezi ile günümüz teknolojilerini bir adım önde takip eden Baylan, yarattığı marka ile sektörüne damga vuruyor. 65 yıllık markası ile elektrik ve su sayaçları denildiğinde akla ilk gelen isimlerden olan Baylan’ın Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Baylan ile gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbete davetlisiniz.
 
Baylan Su ve Elektrik sayaçlarının hikayesi nasıl başladı?
 
Bu hikayeyi ve yaşananları anlatmaya kalksam sadece 1-2 sayınızın değil tarafıma en az 10-15 sayınızın ayrılması gerekecek ki, herhalde bu kadar uzun bir hikayeyi kimse okumak istemez. Bu macera 1955 yılında o zaman ESHOT olarak geçen İzmir Sular İdaresi Sayaç Atölyesi ustabaşısı olan babamız Osman Baylan’ın ESHOT’tan ayrılarak kendisine bir su sayaçları tamir atölyesi, 1960 yılında da bir elektrik sayaçları ayar laboratuvarı kurması ile başladı. 1991 yılında inşaat müteahhitliği yapmakta iken o dönemde su ve elektrik sayaç laboratuvar ve atölyelerini yöneten kardeşim Mehmet Akif Baylan ile tamir işi, üretime dönüştürüldü. 1995 yılında İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’ne gelerek, burada 1200 metrekarelik alanda üretimimizi sürdürmeye devam ettik.
 
Bugün ise İAOSB’de faaliyet gösteren 3 ayrı fabrikamızda ülkemiz ve global market için değişik tip ve çaplarda çağımızın teknolojik gelişimine uygun akıllı su ve elektronik elektrik sayaçları üretiyoruz. Bunun yanı sıra yine Bölgemizde yeni bir iş kolunda 15 milyon dolar tutarında bir yatırım planlanmakta olup, konu ile ilgili çalışmalara başlamış bulunmaktayız.
 
Bugünkü çalışma hacminiz, personel sayınız hakkında bilgi verir misiniz?
 
Teknolojik düzeyi yüksek ölçü aletleri alanında faaliyet gösteren firmamız, konusunda Türkiye’nin en büyük, dünyanın ise sayılı firmaları arasında yer almaktadır. Tesislerimizde 50’si mühendis olmak üzere toplam 850 çalışanı istihdam etmekteyiz.  2016 yılında Ar-Ge Merkezimiz Bilim Sanayii ve Teknoloji Bakanlığı tarafından tescil edildi. Ürünlerimizin yerli katkı oranı yüzde 86 civarındadır. Baylan, yılda yaklaşık 6 milyon adet sayaç üreten, Türkiye’nin milli güçlerinden biridir.
 
Sayaç sektörünün öncü markalarındansınız. Marka yaratma hedef ile çıktığınız yolculuğunuzda Baylan’ı 1955’lerden bugünlere getiren ‘olmazsa olmazlar’ nelerdir?
 
Şirketlerin kuruluşlarından itibaren uzun yıllar boyunca ayakta kalmasının ve iştigal konusu işlerini, verimliliklerini arttırarak devam ettirmesinin, ülkemiz ekonomisine katkıda bulunmasının yanında, global pazarda da güçlerini arttıracağına ve daha fazla rekabet edebilme şansını yakalayarak marka yaratma hedeflerine ulaşacağına inanıyoruz. Bu hedefleri elde edebilmek ve sürdürülebilirliği sağlayabilmek için stratejik bir planlama çalışması yaparak, Baylan’ın güçlü olduğu tarafların yanında, zayıf olabileceği yanları da görerek, ‘nasıl önlem alınmalı, yerel ve global markette neler oluyor, BAYLAN’ın bu pazarlardaki hedefleri ne olmalıdır, firmamız nereye kadar gidilebilir ve bu hedeflere ulaşılabilmemiz için neler yapmamız gerekir’ gibi soruların yanıtlarını bulmaya çalıştık.
 
Bir işin sonucunu değerlendirirken hiçbir zaman öncelikli olarak işin finans yönüne, şirketin kazancına bakmadık, tabii ki şirketlerin karlılıklarının olması, yatırımlarını ve hayatiyetlerini sürdürebilmeleri açısından oldukça önemlidir. Ancak sadece finansal pozisyonların artmasının sürdürülebilirliği sağlayamayacağından yola çıkarak, günlük bakış açısı olarak gördüğümüz işin finansal yönüne ilave olarak, iş süreçlerini değerlendirdik. Yeni market ve pazarları öğrenerek büyümeye çalıştık, rekabetten korkmadık; aksine rekabetin Baylan’ı daha büyüttüğünü gördük ve rakiplerin ayak oyunlarından çekinmedik, müşteri memnuniyeti üzerinde durduk. Kurumsal ahlak anlayışımız her zaman kurumsal kimliğimizin önünde oldu. Hata ve eksikliklerden ders çıkararak gerekli aksiyon ve tedbirleri aldık. ‘Önce insan’ anlayışı ile başarıda en fazla pay sahibi olan çalışana değer verdik. Kurumsal risk yönetimi oluşturarak, olası karşılaşılabilecek tüm riskleri belirledik, etkilerini değerlendirdik ve etkisini ortadan kaldırmak veya en aza indirgemek için gerekli tedbirleri aldık. Devlete, çevreye, çalışanlara, çözüm ortakları ile tedarikçilere, dahası topluma olan sorumluklarımızı yerine getirerek büyümeye çalıştık. Baylan’ın, olmazsa olmazları arasında ilk sıralarda yer alan etik kuralları, kalitesi ve garantili ürünleri ile markasını Türk mühendis ve işçisi ile kuşaktan kuşağa taşıyacağına inancım sonsuzdur.
 
Markanızın üretime kazandırdığı ‘ilkler’ neler?
 
2016 yılında sektörün ilk Ar-Ge merkezlerinden birini Baylan kurdu. Şu anda 50 kişilik bir Ar-Ge ekibimiz bulunuyor. Baylan Türkiye’de TS EN ISO/IEC 17025 Laboratuvar Yeterlilik Belgesi ve TS EN ISO/IEC EN 17020 C sınıfı Muayene Kuruluşu Yeterlilik Belgesi almayı hak kazanan tek kuruluştur. MID 2014/32/EU direktifine ve OIML R49 ve TS EN ISO 4064 standartlarına uygun Ön Ödemeli - Uzaktan Okumalı sayaç modellerinin tasarımını ve üretimini gerçekleştirdik. 2011 yılında kablolu ve kablosuz sayaçların uzaktan okuma sistemine sahip iletişim modülünün tasarımı ve yönetim sistemi yazılımını TÜBİTAK destekli projelerimizle birlikte ilk kez üretmeye başladık. İleri Teknoloji CNC kontrollü 10 istasyonlu su sayacı işleme makinası ve imalatı, Iot uyumlu ve akıllı şehir uygulamalarına uygun yeni nesil sayaç tasarımı ve okuma sistemi geliştirilmesi, kompozit gövdeli ultrasonik akış ölçme yeteneğine sahip su sayacı tasarımı ve prototip imalatı gibi TÜBİTAK destekli projelerimiz de yerli olarak üretilen bu ilkler kapsamında yer almaktadır.
 
5 kıtada 90 ülkeye ihracat yapan markanızın sürdürülebilirliğini hangi prensipler doğrultusunda sağlıyorsunuz?
 
Baylan için sürdürülebilirlik bir iş modelidir. Sürdürülebilirlik için ekonomik gelişmeler takip edilmekte, toplumsal gelişmeler değerlendirilmekte ve risk yönetimi gerçekleştirilerek, hedefteki sapmalar belirlenmektedir. Markamız işletmemizin varlıklarından biridir. Ancak güçlü markanın korunması değerinin arttırılabilmesi ve ayakta uzun bir süre kalabilmesi için sadece finansal sürdürülebilirlilik yeterli değildir. Bunun farkında olarak, aynı zamanda toplumsal ve çevresel sorumluluklarımızı da bu sürece dahil ettik. Tüm paydaşlarımız ile birlikte marka değerimizi arttırmaya çalıştık, bu süreçte sadece işletmemizin değil aynı zamanda diğer paydaşlarımızın da menfaatlerini göz önünde bulundurduk.
 
Marka olmanın dezavantajları var mı?
 
Tabii ki var, günümüzde de marka olmanın dezavantajını yaşamaktayız, ama esas olan bunu avantaja çevirebilecek bir sanayici anlayışına sahip olmanızdır.
 
Piyasadaki çoğu rakibin, pazardan pay alabilmek için çeşitli pazarlama taktikleri ile alıcı ve tüketicilerin tercihlerini değiştirmeye TV, radyo, gazete reklamları gibi, kitlelere ulaşımı kolay ve etkili olabilecek araçlar ile erişmeye çalıştığı görülmektedir. Fakat son yıllarda özellikle haklarını arayacak şekilde bilgi seviyesi artan tüketici kitlesi pek bu tür reklamlara itibar etmemekte ve markalarına sadık kalmaktadırlar.
 
Artık tüketici markanın zihinlerinde yerleşmiş bir konsept olduğunu ve üründen farklı olduğunu biliyor. Şöyle ki bir ürünümüz rakipçe kopya ve taklit edilebilir. Markanın ise eşi benzeri yoktur. Tüketici artık bunun bilincindedir, dolayısıyla taklit mallara değil başarılı bulduğu ve zihninde yerleşmiş markaya yönelmektedir. Örneğin bir tesisat malzemesi satan işyerine giden tüketici ben su veya elektrik sayacı almak istiyorum değil, ben Baylan almak istiyorum diyor ise bu sadece tüketicinin isme değil o ismin ürettiği mamulün kalitesine yöneldiğini ortaya koymaktadır. Bu da markaya duyulan güveni ifade etmekte olup, ‘taklitler asıllarını yaşatır’ sözüyle özdeşleşmektedir. Bir ürünü taklit ettiğinizde taklit ettiğiniz ürünün üreticisinin marka değerini yükseltir, kendi markanızın değerini düşürürsünüz.
 
65 yılı deviren aile şirketiniz, başarıyla yükselen markanızı her geçen gün bir adım öteye taşıyor. Türkiye’de aile şirketlerinin markalaşma üzerindeki avantaj ve dezavantajlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Ülkemizde yer alan aile şirketlerinin çoğu KOBİ statüsündedir ve ülkemizin esas dinamiğini de bu küçük-orta boy işletmeler oluşturur.  Ancak ülkemizde KOBİ’lerin yanı sıra büyük ölçekli şirketlerinde büyük bir kısmı aile şirketlerinin yönetimindedir. Ülkemizin içinde bulunduğu bu ekonomik koşullarda aile şirketlerinin hedeflerinin ve hedeflerine ulaşma planlarının ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Ülkemiz ekonomisinin geleceği için bu şirketlerin global pazarda varlıklarını sürdürebilmesi çok önemlidir. Aile şirketlerinin başarılı olanlarına baktığınızda ise kurumsallaşmayı ve çağın gelişim ve gereksinimlerine uygun yönetim sergilediklerini göreceksiniz. Bu doğrultuda hareket eden çoğu aile şirketinin büyüdüğü, bu yönetim modelini benimsemeyip, bütün yetkileri tek bir kişinin eline aldığı küçük ve orta ölçekli aile şirketlerinin çok kısa bir sürede yok olduğu ve şirketin devamlılığının kurucusunun ömrü ile sone erdiği görülmektedir.
 
Markalaşmak için bir yatırım yapmak lazım, bunun için de bir finans ayırmanız gerekir. Dikkat edersek kurumsal yapıya sahip şirketlerde markalaşma için yapılan yatırımların ciro içinde ciddi bir payı olduğu görülecektir. Aile şirketlerinde ise durum biraz farklıdır.  Aile şirketleri genelde kurumsal bir yapıya sahip olmadıkları ve markalaşmak için yapılan harcamaları fuzuli bir masraf olarak gördükleri için markalaşmayı pek dikkate almamakta ve markalaşmak için bir gayret göstermediği için de bütçelerinden pek bir pay ayırmamaktadır.  Önceliği üretimin arttırılması ve üretim araçlarına yatırım olan aile şirketlerinin en büyük dezavantajı, markalaşmaya öncelik vermemesidir. Şirketler uzun süre kalıcı olabilmek isterler, ancak hayatiyetlerini devam ettirebilmeleri, gelişmelerini sürdürüp büyüyebilmeleri için kesinlikle markayı bir isim, bir çizgi, bir işaret olarak görmemesi gerekir. Aile şirketlerinin en büyük dezavantajı belirttiğim gibi markayı bir isim, logo gibi markalaşma sürecini ise boşuna yapılan bir masraf olarak görmeleridir. Aile şirketlerinin kişilere bağlı olmadan kurumsallaşamasının yanında markalaşamaması da her geçen gün daha da artan ağır rekabet koşulları altında mevcudiyetlerini koruyamamalarına neden olacaktır.
 
Bir şirket anayasanız var mı?
 
Şu an için yok ancak hazırladığımızda; günlük yaşamımız, üretime ve içinde bulunduğumuz topluma ve geleceğe bakış açımız bizim şirket anayasamızın esas temelini teşkil edecektir.
 
Varsa eklemek istedikleriniz…
 
Yerli Sermayenin ayakta kalabilmesi için üreten kesim olarak dışa bağımlılığımızı arttıracak, bir üretim tarzının değil, aksine ülkemizdeki milli sermayeye destek veren ve önünü açan politikalar izlenmesinin doğru olduğunu düşünüyoruz. Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün belirttiği gibi “her fabrika bir kaledir” ve “endüstrileşmek, en büyük millî davalarımız” arasında yer almaktadır.

 

Diğerleri

İAOSB Yerleşim PlanıİAOSB MedyaİAOSB Haber DergisiİAOSB Tanıtım FilmiİAOSB Dosya İndir