İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi
Adres: M. Kemal Atatürk Bulvarı No : 42 35620 Çiğli / İZMİR

Telefon::(232) 376 71 76
Faks::(232) 376 71 00

Harita

2019 Yılı Yurt İçi ve Yurt Dışı Beklentileri ve Piyasa Senaryoları

İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi tarafından düzenlenen “Vizyon Günleri” etkinliğinin bu kez konukları İş Yatırım Araştırma Direktörü Serhat Gürleyen ve Uluslararası Piyasalar Müdürü Şant Manukyan’dı. 2019 Yılı Yurt İçi ve Yurt Dışı Beklentileri ve Piyasa Senaryolarının değerlendirildiği toplantıda ilk sunumu gerçekleştiren Serhat Gürleyen, dünya ekonomisinin eskisi gibi birlikte hareket etmediğine dikkat çekti. Herkesin ilk sıraya kendi menfaatlerini koyduğunun altını çizen Gürleyen, “Herkesin kendi çıkarlarını ilk sıraya koyması küreselleşme bağlamında ciddi riskler yaratıyor” dedi. Söz konusu risklere örnek verirken, ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşlarına da değinen Gürleyen, “Piyasalarda kırılganlık çok yüksek, bazen bir “tweet” ile piyasaların karıştığını görüyoruz” ifadesinde bulundu.
 
Gürleyen konuyla ilgili sözlerini şöyle sürdürdü:
“2009 krizi sonrasında dünya krizden çıkmaya çalışıyor. ABD ekonomisi büyümeye devam ediyor ama Asya ve Avrupa’da yavaşlama var. ABD ve dünyada para politikası sıkılaşırken, Avrupa’da para politikası gevşek kalmaya devam edecek gibi gözüküyor. ABD kendi parasının güçlenmesini istemiyor. Türkiye ise 2000’lerden bu yana sermaye hareketlerinden yararlanan bir ülke oldu. Türkiye bu dönemlerde bolca dış kaynak buldu. Türkiye ekonomisinde yaşanan düzelme süreci ve yakalanan büyüme rakamlarında, kullanılan bu dış borcun ciddi etkileri oldu. Bununla birlikte; FED’in faiz arttırma eğilimine girmesi, ABD dolarının yükselmesi, Trump’ın dış politikaları ve Türkiye ile ABD menfaatlerinin çatışması bir araya gelince, başımıza geçtiğimiz Temmuz ayında yaşadığımız döviz şoku geldi.
 
Gelecek dönemde daha yavaş büyüyüp borcumuzu azaltacağız. Cari açığımızı da azaltmamız gerekiyor. Biz, 2008-2018 arasında şok ile karşılaşınca, diğer ülkelerde neler olmuş ona baktık. Büyük borç krizlerinin araştırılması raporlarına baktığımızda, kur şoku sonrasında özellikle o ülke yabancı para birimi ile borçlanıyorsa, enflasyonist bir kriz olduğunu tespit ettik. Türkiye’de de aynen bu yaşandı. O ülkelerde şok olmadan önceki dönemlerde ne olmuş, mesela cari açık neymiş ona baktık. Bu tür şokları yaşayan ülkeler ile karşılaştırmalı bir tablo hazırladığımız da rezervlerimizin kötü olmadığını görüyoruz. Bu dönemlerde diğer ülkelerde sermaye girişlerinde ciddi artışlar olmuş. Bu oran; o ülkelerde yüzde 10, bizde ise yüzde 5’ler seviyesinde. Diğer ülkelerden olumsuz ayrıştığımız nokta; Türkiye’nin yüksek bir dış borcu ve döviz borcu olmasıdır. Toplam döviz cinsi borcunun milli gelire oranı yüzde 71 seviyesinde.”
 
Ekonomi işlerken cari dengeyi toparlamak önemli
 
Gürleyen, 2019 ve 2020 yıllarına ait öngörülerini ise şöyle sıraladı:
“Bizler İş Yatırım olarak, bir kötü bir de iyi senaryo hazırladık. Türkiye için 2019 yılında yüzde 1’lik bir büyüme öngördük. Bu rakam 2020’de yüzde 3’e çıkıyor. Enflasyon yüzde 20’nin üzerindeydi, bu rakamı da 16’lara indirdik. Dolar için 2019’da 6 TL, 2020 için 6,8’TL’lik öngörülerde bulunduk. 10 yıllık tahvillerde piyasanın fazla iyimser davrandığını düşünüyoruz. Merkez Bankası’nın faizini de yüzde 19,25’e indireceğini öngörüyoruz. Bunlar bizim iyi senaryomuz. Kötü senaryomuzu da diğer ülkeleri inceleyerek oluşturduk.
 
Şu ana kadarki senaryo iyiye daha yakın gidiyor, umarız öngörümüz yakalanır. Diğer ülkelerde cari dengede ne olduğunu tek tek kalemlere bakarak inceledik. Bir ülkenin parası değer kaybettiğinde ülke ihraç pazarını arttıramaz, bu nedenle cari açığın azalması olmaz. Türkiye’de ekonomi o kadar sert fren yaptı ki cari dengede hızlı bir toparlanma oldu ve bunun devam etmesini bekliyoruz. Sağlıklı olan; ekonominin durduğu yerde cari dengeyi toparlamak değil, ekonomi işlerken bunu yakalamaktır.
 
Dünyaya oranla Türkiye’den fazla sermaye çıkışı olmadı. Sermaye çıkışı kontrollü mü değil mi buna bakmak lazım. Bankalar yurtdışına olan borcunu ödeme önceliği ile hareket etti. Şu anda yabancı bankalar Türk bankalarına gelip “Eurobond” çıkarmak ister misiniz diye soruyor. Ulusal rezervlere baktık. Türkiye’de dünyadan daha az değer kaybı var. Dikkat çeken bir nokta olan, Net Hata Noksan oranı, normalde sıfıra yakın olması beklenen bir veridir, ancak bazen Türkiye’nin toplam finansman ihtiyacının yüzde 80’ine yakını Net Hata Noksandan karşılanabiliyor. Biz buna ‘UFO’ yani kimliği belirsiz finansman aracı diyoruz. Tanımlayamadığımız bir para girişi var çünkü. Eğer bu kaynak Türk girişimcisinin paralarını zor durumlarda Türkiye’ye getirmeleri şeklinde oluyor ise buna olumlu bakmak gerekir.
 
Bizler, gelişmekte olan piyasalar ile Türkiye’yi karşılaştırdık. Euro tahvile baktığımızda Türkiye’nin uçta bir yerde olduğunu söyleyebiliriz. Risk var ama Türkiye’nin fiyatlandığını gösteriyor. Rahmetli Hocamız, Erdoğan Alkin, Türkiye’yi sala benzetir, ‘devrilme riski yok ama konforlu bir yolculuk yapamazsınız’ derdi, Türkiye hala salda gidiyor. Piyasaların riskleri doğru fiyatlayıp fiyatlamadığı önemli. Euro tahvilde bunu doğru yapıyor. Reel faizde bunu başaramıyor. Hisse piyasasında ise fiyat-kazanç oranlarına baktığımızda bizden daha iyi kredi oranına sahip olan Rusya’nın olduğunu görüyoruz. Türkiye daha fazla banka ağırlıklı, Rusya enerjide fazla ama Rusya bizden daha ucuz. Onun dışında tüm ülkelerden daha avantajlıyız.
 
CDS (Kredi risk primi) konusunda da Türkiye’de adil fiyatlanma olduğunu söyleyebiliriz. Devletin kontrolünde olan birçok oyunca aynı zamanda yerel tahvillerde aracı. Tüm Türkiye varlıklarının fiyatlarını doğru buluyoruz. Böyle ortamlarda nominal kura bakılmaz. Hep reel kura bakarız. Bu anlamda Türk Lirası çok cazip görünüyor ama endişemiz bizde cari dengede düzelme ekonominin sert yavaşlaması ile ilgili bir düzelme. Yavaşlamadan kaynaklanan düzelme geçici oluyor o yüzden TL’de tek başına pozisyon alınması mantıklı gelmiyor portföylerde döviz yer almasını mantıklı buluyoruz. MSCI (Morgan Stanley Capital International) Türkiye endeksleri ile dünya piyasalarına baktığımızda bir değerimizin düştüğünü görüyoruz ama buna rağmen Türkiye’nin hisse tarafında daha yüksek olduğunu da görmekteyiz. Son iki yıla baktığımız da ise hisse fiyatlarının reel olarak düştüğü ortaya çıkıyor.”
 
ABD’den bir kriz daha çıkmaz, Avrupa ve Çin’e dikkat
 
Toplantının diğer konuşmacısı olan Şant Manukyan ise sunumuna ABD’nin resesyona girip girmeyeceği konusunu sorgulayarak başladı. 2018-2019 yılından itibaren global resesyona gidiyor muyuz konusunun tartışılmaya başladığını hatırlatan Manukyan, “Gelecek 12 ay için yüzde 2’lik ihtimal verildi. Ben kesinlikle böyle bir ihtimal beklemiyorum. FED’in faiz tutumu tartışma konusu: gerçekten faiz arttırmayı bitirdi mi, yoksa sonra devamı gelecek mi?
 
Ben bu yıl iki tane daha faiz artışı görürüz diye düşünüyorum. Bazı görüşlerde ise, bu sene faiz artmayacağı gelecek sene faizin düşürüleceği öngörülüyor” diye konuştu.
Ekonomi ve finans öngörülerinin fizik-kimya gibi kesinlik içermediğinin altını çizen Manukyan, alınan bir kararın bazen çok iyi bazen ise çok kötü sonuçlar doğurabileceğini söyledi. Manukyan sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Geçmiş yıllarda ABD ekonomisinde FED’in faiz arttırmıyor olması iyi haberdi. 2013-2015 yıllarındaki ısınma döneminde de bu durum sürdü. Bugün ise bu döngünün sonunda FED’in faizi arttıramıyor olması demek, ekonominin yavaşlaması ya da bundan sonra resesyona girecek olmasından kaynaklanıyor olabilir demektir. Bir malı talebe göre satan insanlar için faiz arttırmaması iyi bir haber değil. Ben iki kez daha faiz artışı olacağını düşünüyorum. Bu çok rahatsız eder mi piyasaları derseniz, evet biraz rahatsız eder. Ama faizin arttırılmadığı senaryoyu ben daha korkutucu buluyorum. ABD’de işler 2019 için kötü görünmüyor ama 2020-2021’de daha kötü tablo olacak belli ki. ABD’nin finansal sistemi büyük ölçüde temizlendi, dolayısıyla bir daha krizin ABD’den çıkması zor bir ihtimal. Gelişmiş ülkelerde krizi gördük. Son krize bu açıdan baktığımızda kriz olması ihtimali bakımından Avrupa’yı ciddi anlamda önemsiyorum. Avrupa ve Çin tarafında yavaşlama var.
 
ABD’de bu rakamlar hala yukarı trendde. Almanya, Fransa ve Çin’e baktığınızda ise bu rakamlar aşağıya iniyor. Euro, Avrupa’nın bazı ülkeleri açısından baktığınızda deli gömleği gibi. Para politikası açısından baktığınızda Avrupa anonim bir para politikası ile çalışmıyor.
 
İtalya ekonomisi alarm veriyor
 
Avrupa’da ortak bir borçlanma enstrümanı çıkartılmadığı için Almanya, ‘neden sizin borcunuzu ben garantileyip reytingimi aşağı çekeyim’ diyor. Avrupa için Yunanistan’dan sonraki ikinci sorunlu ülke adayı İtalya. Borcu artıyor, reel faizi var. Büyüyemiyor ama borcu büyüyor. Bir diğer dikkat edilmesi gereken ilişki ise Almanya ile Çin arasında. Bu iki ekonomi iç içe geçmiş durumda. Çin yavaşlayınca Almanya da yavaşlama durumunda kalacak. Almanya’nın iç piyasayı canlandıracak önlemler alması, enflasyona izin vermesi, tüketimi arttırması gibi adımlar alması gerekiyor. Ayrıca, AB içinde vergi ve kaynak aktarımının rahatlatması gerekiyor. Mayıs ayında Avrupa Parlamento seçimi var. Süreç, Mayıs’tan sonra sıkıntılı gözüküyor. Sonuç olarak,  Avrupa uzak durmaya çalıştığım piyasalardan bir tanesi. Avrupa tahvil piyasasından uzak durmak doğru olabilir. Bunun dışında genel olarak dünyada borçlanma maliyeti artacak.  Şu anda gördüğümüz seviyeler bile düşük seviyeler olarak kalacak.” 
 
Çin ekonomisine en büyük darbe krize giren pazardan geldi
 
Son yıllarda ekonominin yükselen değerlerinden biri haline gelen Çin’de yaşanan gerilemeye dikkat çeken Manukyan, “Çin yıllardır yavaşlıyor. 2000’li yıllarda Çin 1,5 trilyon dolarlık bir ekonomi iken, 2005’lerde 5,5 trilyona ulaştı. Şimdi ise bu rakam 13 trilyon dolarlara çıktı. Bizde de bu durumun benzerini gördük, aşırı büyürseniz problem ortaya çıkıyor. Çin’in verilerinin güvenilirliği ise bir başka soru işareti. Yakın zamanda Çin’de büyüme için yüzde 3-4’ler konuşulacak. Çin, geride kalan yıllarda ihracatta büyüyordu. Ne zaman ki mal sattığı piyasalar derin krize girdi, Çin hızla yavaşladı. Komünist Parti, ‘bunun önüne geçmemiz lazım’ dedi ve ihracat ile reel yatırımlara yönelik 900 milyar dolarlık bir paket açıkladı. Ancak bu destek de beklenen iyileşmeyi sağlamadı. Ve nihayet Çin, 2013 yılında kendi iç tüketimini artırma kararı aldı. Ancak bu kararı hayata geçirmek kolay değildi. Bunun için işgücü yapısını değiştirmek, servet transferini sağlamak gerekliydi. Şu anda Çin’in bankacılık sistemi geri dönmeyen kredilerle uğraşıyor, ABD ile ticaret savaşı da Çin’in sağlıklı bir şekilde yavaşlayamadığını ortaya koyuyor.
 
Bana göre riskli iki alan var. Birincisi Avrupa ikincisi Çin. Çin’e finansal olarak saldıramıyorsunuz. Kapalı bir ekonomisi olduğu için. Avrupa’nın daha riskli bir noktada olduğunu düşünüyorum.
Özellikle krizden sonra gelişmiş ülkeler kendine çeki düzen verirken, gelişmekte olan ülkeler dolar bazında ciddi borçlandılar. 2005’te dolar bazında borçlanma oranı yüzde 45 iken şimdi bu rakam yüzde 65’lere yakın.”
 
2019 dünya ekonomisini korkutmayacak
 
Manukyan, 2019 bu problemler içinde nasıl iyi geçebilir, sorusuna cevap olarak şunları söyledi:
“Çin’in elinde hala sağlam kaynaklar var. Yatırım teşvikleri tüketimin rahatlamasına yönelik olacak. Vergi indirimi, sosyal destekler gibi. Çin asla duvara çarpar gibi durmayacak. 2021, Komünist Partisi’nin kuruluşunun 100. yılı olacak. 100. yıla sorunlu girmek istemeyeceklerdir. 2019 ABD için de diğer ülkeler için de kötü bir yıl olmayacak. ABD’de problemlerin kökeni siyasi… Temsilciler meclisi seçimlerinde demokratlar galip çıktı. TL açısından dolar fiyatı ile ilgili bir sıkışma gözüküyor, bunun nasıl bir hareket yaratacağını göreceğiz.  Bono piyasasından ise uzak durmaya devam ediyorum. Altın ve bazı değerli madenlerin tekrar önem kazanacağını düşünüyorum. Altına dolar bazında bakınca, ‘bir yere gidemez’ diyoruz. Ama Euro/Pound bazında altına bakarsanız bayağı toparlandığını görürsünüz. Yavaşlayan bir global ekonomiden bahsediyorsak endüstriyel emtiadan ziyade tarım ürünlerinde olmak daha mantıklı duruyor. 1980-1990’lara kadar reel ekonomiler dolar talebi gösterirken; bugün cebinde akıllı telefonu olan bir kişi sektörün içinde olmasa da istediğini alıp satabiliyor. Dolayısıyla reel ekonomi ile finansal varlıklar arasındaki ilişkinin yavaş yavaş koptuğunu görüyoruz. Bu da büyük bir kriz ile karşı karşıya kalma olasılığını artırmaktadır. 2019 yılı kötü geçmeyecek hatta bazı fiyat hareketleri şaşırtacak diye düşünüyorum  ama global ekonomide  2020-2021-2022 yılları   zor bir dönem olabilir.”
 
Değerli madenlere yatırım
 
Sunumların ardından katılımcılar ile soru-cevap bölümüne geçilen toplantıda, Gürleyen ve Manukyan’ın yanıtlarından dikkat çeken başlıklar şöyleydi:
  • FED’in bilanço küçültmesi ile piyasa arasında düşünülen ilişki yok. Bu sene bitmeden bilanço küçültmesinin sona erdiğini görürüz.
  • Değerli metaller konusunda altın her zaman daha sağlam bir duruşla öne çıkıyor.
  • Euro/Dolar paritesinin bu senenin sonuna doğru 0,5-1 civarında olacağını  düşünüyoruz.  
  • IMF ile bir anlaşma olmasını beklemiyoruz. İşlerin çok kötü olması lazım. Ancak böyle bir anlaşma olur ise piyasanın tepkisi çok olumlu olur ve Türkiye’nin risk puanı düşer.
  • Net hata noksanın oranı yüzde 1-2’lerde olması normal, ancak bizde cari açığa oranla baktığımızda bu rakam yüzde 40’lara ulaşıyor.
  • Faiz indiriminde borsalar düştü. Söz konusu faiz indirimi ekonomin canlandığını insanların yatırım yapma canlılığını gösterdi.
  • Türkiye zamanında parayı bol buldu, aldı. Yabancı da bu parayı verdi. Türk bankaları bugün aldıkları parayı geri ödemeye çalışıyorlar. Bize anlatılanlara göre kamu bankaları ve özel kesim 2019 yılında borcunu ödemeye devam edecek. Türkiye’nin Avrupa ile ticaret ilişkisi devam ettiği müddetçe sendikasyon olanakları da devam eder.
  • Yaşanan bu yavaşlama nedeniyle Türkiye’de borç stokunun azalmaya devam edeceğini düşünüyoruz.

Diğerleri

İAOSB Yerleşim PlanıİAOSB MedyaİAOSB Haber DergisiİAOSB Tanıtım FilmiİAOSB Dosya İndir