İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi
Adres: M. Kemal Atatürk Bulvarı No : 42 35620 Çiğli / İZMİR

Telefon::(232) 376 71 76
Faks::(232) 376 71 00

Harita

İAOSB Sanayi 4.0 Sempozyumu Tüm Olasılıkları Bir Araya Getirdi

İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi, son dönemlerde sıkça adından bahsedilen Sanayi 4.0 kavramının akademik ve özel sektör temsilcileri tarafından tüm yönleri ile ele alınmasını hedeflediği İAOSB Sanayi 4.0 Sempozyumu’nu gerçekleştirdi. Swissotel Büyük Efes Otel’de tüm gün süren Sempozyumun açılış konuşmasını İAOSB Yönetim Kurulu Başkanı, aynı zamanda Organize Sanayi Bölgeleri Derneği (OSBDER) Kurucu Başkanı ve bugünkü Yönetim Kurulu Başkan Vekili Hilmi Uğurtaş’ın gerçekleştirirken, Ama Konuşmacı olarak İrlanda geçmiş dönem Başbakanı (1994-1997) ve Avrupa Birliği geçmiş dönem ABD Büyükelçisi (2004-2009) John Bruton yer aldı. Sempozyumun konferans ayağında ise Bosch Türkiye loT / Endüstri 4.0 Direktörü Mustafa Ayhan,  Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan katılımcılar ile değerli bilgilerini paylaştılar. İAOSB Sanayi 4.0 Sempozyumu’nun ikinci ayağını oluşturan; Gazeteci, TV Program Yapımcısı ve Sunucusu Deniz Bayramoğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelde ise EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, TEPAV İcra Direktörü Prof. Dr. Güven Sak, Yazar, TV Ekonomi Danışmanı ve Yorumcusu Dr. Mahfi Eğilmez ve Uluslararası Saraybosna Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sencer Yeralan Sanayi 4.0 kavramını insan, toplum ve teknoloji alanında değerlendirdiler. Sempozyumun kapanış konuşmasını ise EBSO Geçmiş Dönem Meclis Başkanı (1997-2005), aynı zamanda İAOSB Geçmiş Dönem İdare Komitesi Başkanı (1992-1993)  Kemal Çolakoğlu gerçekleştirdi.
 
Sanayi 4.0’ı tüm boyutları ile öğrenmek istiyoruz
 
Sempozyumun açılış konuşmasına gerçekleştiren İAOSB Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş, İAOSB Yönetim Kurulu olarak Sanayi 4.0 kavramının tüm boyutları ile ele alınmasını hedefledikleri sempozyumun, sonuçları ile tüm ülkeye katkı sağlamasını temenni ettiklerini vurgulayarak sözlerine başladı.  1784 yılında buharın keşfi ile sanayiye ilk adımın atıldığını hatırlatan Uğurtaş, 1870’li yıllarda elektriğin de keşfi ile ‘seri üretim’in hayatımıza girdiğini söyledi. 1969 yılında elektroniğin gelişerek sanayiye uygulanmaya başladığını vurgulayan Uğurtaş, söz konusu gelişmeye bağlı olarak sanayide otomasyona bağlı olarak üretimin artarak, yüksek maliyetlerin azalmaya başladığını hatırlattı. 2011 yılında gerçekleştirilen Hannover Fuarı’nın ardından Sanayi 4.0’ın adından söz ettirmeye başladığına dikkat çeken Uğurtaş, Siemens markasının ve Almanya Başbakanı Merkel’in de bu kavrama destek vermesinin ardından Sanayi 4.0’ın tüm dünyada konuşulur hale geldiğini söyledi.
 
Sanayi 4.0 ne getirecek, ne götürecek?
 
Gelişimin her zaman destekçisi olduklarının altını çizen Uğurtaş, yapılan değişik açıklamaların bilgi kirliliği yarattığını, bu nedenle söz konusu kavramı tüm boyutları ile ele almak istediklerini söyledi. Uğurtaş, konuyla ilgili sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Özellikle sanayiyi temsil eden kuruluşlarımızın temsilcileri tarafından bir çok toplantıda Sanayi 4.0’sız asla yol alınamayacağını, Sanayi 2.0’ı ve Sanayi 3.0’ı ıskaladığımız gibi Sanayi 4.0’ı da kaçırma ihtimalimizin çok yüksek olduğuna dair söylemler ile karşılaşıyoruz. Kamuoyu ve özellikle biz sanayiciler tek taraftan bilgilendiriliyor, söz konusu gelişmenin ikinci ayağını görmüyor, bilmiyoruz. Çünkü gündemde Sanayi 4.0’ın olumsuz yansımalarına ilişkin fazla bir bilgi yer almıyor. Bu nedenle İAOSB olarak toplumu ve sanayicilerimiz bilgilendirmek ve konuyu çeşitli açılardan konuşmak adına bugünkü organizasyonu gerçekleştirme ihtiyacını hissettik. Öyle bir organizasyon olsun ki bu konunun iki tarafı da bu platformda yer alsın ve tüm olasılıklar konuşulsun istiyoruz. Elbette ki bir taraf değiliz, yalnızca bu konuları tüm boyutları ile gündeme getirmenin görevimiz olduğunu düşündüğümüz için bu işin içersine girdik.
 
Dünya Sanayi 4.0’a nasıl hazırlanıyor? Bu kavram sanayicilerin gündeminde ne kadar öneme sahip? Artan otomasyon ile birlikte iş gücü kayıplarının artacağı su götürmez bir gerçek. Bizim gibi gelişmekte olan veya daha az gelişmiş ülkelerde otomasyona dönmenin ardından ortaya çıkacak iş gücü kayıpları nasıl telafi edilecek? Toplumsal sıkıntılar ve hukuksal sorunlar yaratacak problemler için çalışmalarımız var mı? ‘Sanayi 4.0’ı ıskalarsak yok oluruz’ söylemi ne kadar doğru? Sanayi 4.0’a geçelim diyoruz ancak özellikle küçük ve orta işletmelerimizi ne kadar destekliyoruz? Sanayi 4.0’a yatırım yapamam, acaba işi mi bıraksam diyen birçok sanayicimizin olduğunu biliyorum. Bu konuda sanayicilerimizi nasıl cesaretlendirmemiz gerekiyor? Eğitim sistemimiz buna uygun mu? Biz bugün dahi yetenekli mühendisler ve ara eleman bulamazken bugünkü eğitim sistemiyle, ‘birkaç sene içerisinde mutlaka sanayi 4.0’a geçmemiz gerekiyor’ denirken, hangi alt yapıyla bu sistemin içerisine gireceğiz? Yeterli sermayemiz var mı? Uzun vadeli kredi olanaklarımız var mı? Düşük orta ve orta yüksek teknolojiyle üretim yapan sanayicimiz bu hedeflere nasıl varabilir? Bugün Sanayi 2.0 noktasında yer alan ülkemiz birden sanayi 4.0 noktasına nasıl atlayacak? Çalışanlarımızın iş kayıpları nedeniyle psikolojik sıkıntıları, problemleri ne olacak ve bunları nasıl karşılayacağız? Tüm bu soruların cevabını almaya ihtiyacımız var.  Sanayi 4.0’dan kaçma şansımız yok ama bunu yumuşak bir geçişle mi yapmalı? Biz sanayiciler hep bir taşın üstüne taş koyarak işimizi büyütüyoruz. Büyük ölçüde ya yayılıyoruz ya da kapasite ölçülerimizi tamamlıyoruz ama ‘her şeyi unutun yıkın, yeni bir sayfa açın’ diye öyle söylemler var ki, bu yıkımın gerçekleştirilmesi ne kadar olanaklı? Sempozyumumuzda bu soruların büyük kısmına cevap alacağımızı düşünüyor, katılımlarınızdan dolayı hepinize teşekkürlerimi sunuyorum.”
 
İrlanda ekonomisinin formülü “açık ekonomi, eğitimi teknoloji”
 
Konuşmasına, İrlanda ekonomisinin en hızlı büyüdüğü dönemde ülkenin Başbakanlık görevini yürüttüğünü hatırlatarak başlayan, sempozyumun Ana Konuşmacısı İrlanda geçmiş dönem Başbakanı (1994-1997) ve Avrupa Birliği geçmiş dönem ABD Büyükelçisi (2004-2009) John Bruton, İrlanda ekonomisinde yaşanan ekonomik değişimlerin süreçlerini aktardı. 1950 öncesinde daha korunaklı ve kapalı bir ekonomiye sahip olan İrlanda’nın, 1950’li yılların ardından ihracatta büyümeyi hedefleyerek, ekonomisini diğer ülkelerden ithalata açmaya karar verdiğini söyledi. 1960’larda eğitim konusuna odaklanarak, özellikle yeni sanayi kollarına yönelebilecek genç ve iyi yetişmiş insanlar yetiştirmeye başladıklarını vurgulayan Bruton, 1970’lerde de teknolojiye yatırım yapmaya başladıklarını söyledi.
 
İrlanda’nın teknolojide yakaladığı başarının ardından doğrudan yabancı yatırımın büyük ölçüde ülkeye çekilmeye başladığını açıklayan Bruton, sürece ilişkin sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Genel anlamda Amerika Birleşik Devletleri’nden ama aynı zamanda Japonya’dan da, hatta bir ölçüde Türkiye’den de; diğer bazı ülkelerden bilişim teknolojileri, sağlık hizmeti, biyoteknoloji, yazılım vs. sektörler ülkemize yönelmiştir. Dolayısıyla bu sektörlerdeki faaliyetler İrlanda kökenli oluşmamıştır, ki İrlanda küçük bir ülkedir. Bu faaliyetleri, İrlanda’ya doğrudan yatırım yapan yabancı ülkelerin firmaları uygulamaya koymuştur. Türkiye’de durum böyle değil; çünkü Türkiye, İrlanda’ya göre çok daha büyük bir ülke; çok daha büyük bir kapasiteniz var; çok daha büyük bir iç pazara, çok derin bir eğitim sistemine ve sınai geleneklere sahipsiniz. Kendi teknolojik ilerlemelerinizi, İrlanda gibi küçük bir ülkenin yapamayacağı şekilde yaratabilme olanağınız var.”
 
İnsan hatasını ortadan kaldırır, üretim kalitesini arttırır
 
ABD’de ‘Eşyaların Interneti’ , Avrupa ve Küçük Asya’da da Sanayi 4.0 olarak adlandırılan kavramı ‘teknolojilerin bileşimi’ olarak nitelendiren Bruton,  “Yeni “Eşyaların Interneti” teknolojisini; üç boyutlu yazıcılarla, bulut teknolojisi kullanımıyla, eski bilgisayarlarınızın kaldıramayacağı, bulutta bulunan devasa verilerin kullanımıyla; üretiminizi geliştirmek için birleştirmenizdir. Ve tabi ki insanlara göre daha kesin, daha güvenilir, belki de daha az ilginç olan Yapay Zeka’nın insan zekasına ikame olabilmesidir. Bilginin ve bilgi uygulayışının birleştirilmesi, hem firmaların verimliliklerini artırmalarını ve aynı ürünü daha fazla ve daha ucuz üretmelerini; hem de daha güvenilir bir kaliteye ulaşmalarını sağlıyor. Ki biz burada kalitenin altını çiziyoruz; işte Sanayi 4.0 da burada önemini gösteriyor. Sanayi 4.0, insan hatası riskini ortadan kaldırabilir; böylece üretim kalitesini artırabilir. Ayrıca çalışma sermayesini de düşürebilir; çünkü müşteriden veya buluttan elde edilen verilerle, müşteri taleplerine birebir uyan bir üretim yaparsınız. Sanayi 4.0’a geçmediğiniz durumda ihtiyaç duyacağınız kadar büyük bir çalışma sermayesine ihtiyaç duymazsınız; çünkü aşırı üretim maliyetine, bundan dolayı oluşan bir “fazla stok maliyetine” katlanmazsınız. Tabi günümüzün çok daha gelişmiş teknolojilerine sahip bilgisayarları ile bu teknoloji daha çok gelişti. Bu bilgisayarlar geçmişte tasavvur edilemeyecek kadar devasa verileri arayıp değerlendirebilmekte” diye konuştu.
 
Sanayi 4.0’ın riskleri
 
Sanayi 4.0’ın, aynı zamanda perakende sektörü için de büyük önem taşıdığına dikkat çeken Bruton, perakende sektöründe de Sanayi 4.0’ın arkasında yer alan fikirlerin aynı olduğunu söyledi. Sanayi 4.0 konusunun risklerine de değinen Bruton, konuyla ilgili şunları söyledi:
 
“Sanayi 4.0 konusunda olası risklere bakmaya gerçekten ihtiyacımız var. Ben dünyanın her yerinde bulunan, çok yönlü geniş bir üretim yapan, teknik olarak İrlanda merkezli olsa da aslen bir Amerikan firması olan Ingersoll-Rand firmasının yönetim kurulundayım; onlar da Sanayi 4.0 riskleri konusunda benim dikkatimi çekmişlerdi zamanında; ben de Eşyaların Interneti’nin risklerini, onların gözlerindeki riskleri şimdi sizinle paylaşmak isterim.
 
Bir numaralı risk: Siber Güvenlik. Çok karmaşık yazılım sistemleri kullanıyorsunuz. Eğer ki rakipleriniz, saf bir yok etme amacı taşıyor ve işinizi yok etmek istiyorlar ise; sistemlerinize nüfuz ederek verebilecekleri zararın seviyesi, siber güvenliğiniz yeterli değilse daha geleneksel bir teknoloji kullananlara göre çok daha yüksek bir şekilde gerçekleşecektir.
 
İkinci risk ise Veri Gizliliği. Diğer insanlara ait olan, onların önceliği olan verilere saygılı olmak, sizin için bir mecburiyet. Tabi ki Sanayi 4.0 içinde, üretim tekniğinizi geliştirmek için müşterilerinize ait olan bilgileri kullanmak da var. Ama size bilgilerini serbestçe vermiş olan müşterilerinize ait bilgileri, diğer insanlarla paylaşmaya başladığınızda sorunlar ortaya çıkmaya başlar; tavsiye etmeyeceğimiz, olası hukuki riskler oluşur.
 
Üçüncü risk ise şu; fabrika alanlarında, ki bu alanlar fiziki tehlikelere sahiptir, bu teknolojiler olması gerektiği gibi çalışabilecek midir? İnsanlar, iş yapılması için tamamıyla programlanmış ve olabilecek bir kazanın önlenmesi için insan müdahalesinin olamayacağı alanlara yerleştirilebilecek midir?
 
Dördüncü ve beşinci risklerin ikisi de insanlarla ilgili. Unutmayalım ki sanayi, insanların ihtiyaçlarını karşılamak için vardır; insanlar, sanayinin ihtiyaçlarını karşılamak için var olmazlar. Sanayi 4.0, “eşyaların interneti” için ilk büyük şey; Sanayi 4.0 tekniklerini yönetebilecek, yeterli eğitime sahip insanları istihdam edebilmek için gerekli imkanı bulabilmektir. Bu insanlar, nelerin kullanılabileceğini görecek, sonrasında da yönetim sağlayacak yazılım programını tasarlayabilecek; eğer uygulamada bir problem ortaya çıkarsa bununla da baş edebileceklerdir. İşte mesele, böyle insanları bulabilmektir. Bu insanlar, bu tarz zorlu işlerle uğraşabilecek şekilde eğitilecekler. Muhtemelen bu insanların sayısı görece çok az olacak; fakat onlar yüksek derecede kalifiye olacaklar. Üniversite sisteminizin ve teknolojik yüksek okullarınızın bu sistemi yönetmenizi sağlayacak insanları yetiştirebileceğinden emin olmanız, son derece önemli olacak; ki sayın başkanımızın da açılış konuşmasında dikkat çektiği konulardan biri de buydu; eğitime yaptığı vurgu. İşte bu, insanla ilgili birinci risktir; doğru insanları yetiştiremeyebilirsiniz.
 
İnsanlarla ilgili diğer risk ise, tabi ki, Sanayi 4.0'ın varolan, hatırı sayılır sayıdaki işçiyi yerlerinden edebilecek olması. Onlar ne yapacaklar peki? Nereye gidecekler? Eğer onlara halihazırdaki yerlerinde artık ihtiyaç duyulmaz ise; hayatlarındaki anlamı nasıl bulacaklar? Alternatif istihdam yerleri ne olacak o zaman? 18. yüzyılda mekanik büküm tezgahları tanıtıldığında insanlar onları paramparça etmişlerdi; çünkü geçmişte el dokuyucusu olan bu insanlar için artık istihdam var olmayacaktı. Fakat durum tabi ki böyle olmamış; yeni istihdam fırsatları ortaya çıkmıştır. Umuyoruz ki, Sanayi 4.0'ın uygulanması ile yine durum böyle olacak. Tabi bunu garanti edemeyiz ve her türlü kazançta büyük çapta bir büyüme görebiliriz. Sanayi 4.0 ile kitleler için düşük seviyede; yöneten kişiler için ise çok yüksek seviyede işler görebiliriz. Bunun etkisi de, gruplar arasında büyük bir uçurumun oluşması olacaktır; bu da toplumda fikir ayrılıkları yaratacaktır. Zira birbirine bağlı olmayan, insanların sahip oldukları rol bakımından rahat hissetmediği bir toplum, ki bu insanlar diğerleri kadar iyi geçim sağlayamayan insanlar da olmayabilirler, stabil bir toplum olmayacaktır. Sanayide stabil olamayan bir toplum da refaha eremeyecektir.
 
Bence Sanayi 4.0, muhtemelen, şu anda sahip olduğumuz bazı sanayi harikalarını da büyük ölçüde değiştirecektir. Sınai üretimindeki son 20-25 yıldaki büyük değişim, uzun zaman önce, benim 80'lerdeki Sanayi ve Ticaret Bakanlığımdan beri gelen, “Outsourcing” (Dış Kaynak Kullanımı) gelişimidir. İnsanlar bir bileşeni Çin'den, diğer bir bileşeni ise Afrika'dan temin edip; tüm bileşenleri Avrupa'daki bir tesiste bir araya getirerek ürünü oluşturup Amerika'da satabilir oldular. Bu küresel kaynak bulma gereğini Sanayi 4.0 yok edecek; daha emek yoğun, tek bir merkezde üretim olacaktır. Peki bu merkez neresi olacaktır? Türkiye mi olacak? Almanya mı olacak? ABD mi olacak? Bilginin toplanması nerede gerçekleşecek?
 
Ayrıca Sanayi 4.0, tüm bilgiyi ellerinde toplayan bazı insanların elinde olan, potansiyel, doğal tekeller kurarak rekabeti de sınırlayabilir. Mesela Google'ın yaptığı gibi, sanayide kendi alanlarında birer tekel olabilirler. Çıkarlar açısından konuştuğumuzda bu durum iyi olmayacaktır; dolayısıyla müşteriler için de iyi olmayacaktır.
 
Bu anlattıklarımız, birtakım güçlükler olarak karşımıza çıkarken; şirketlere yapılması tavsiye edilen şeylerden biri de; Sanayi 4.0'ı kullanmak istiyorlarsa, her yönden, ihtiyaçlarının tek tek, denetlemelerini yapmalarıdır. Satış sonrası hizmetlerden; bir şeyi üretme ile pazara sürme arasındaki zamanı azaltarak, arz ve talebi birbirine eşleştirmeye kadar. Bunları; kaliteyi artırmak için, sermaye ve emeği daha verimle kullanabilmek için ve enerji gibi kaynakları kullanabilmek için yapmalılar ki petrol fiyatları günümüzde artmaktadır. Sanayi 4.0 teknikleri, herkesin kendi alanlarındaki sanayi performansını geliştirmek için kullanılabilir. Bence bu tekniklerin muhtemel tek bir kullanımına odaklanmamak; şirketinizin ihtiyaçlarının tüm çeşitliliğine bakmak çok önemli.”
 
İyi yetişmiş gençler olmadan olmaz
 
Sanayi 4.0 uygulamalarının Türk ekonomisinde önemli bir yere sahip olan otomotiv, televizyon üretimi gibi sektörlerde büyük uygulama alanı bulacağına inandığını vurgulayan Bruton,  Sanayi 4.0’ın desteğini özellikle iyi eğitilmiş gençlere sahip olmadan almanın çok zor göründüğünü söyledi. Fazla öğretmene, okula ya da bilgisayara sahip olmanın iyi bir eğitim elde edilmesindeki tek yol olamayacağının altını çizen Bruton, Sanayi 4.0’ın içinde kullanılan tekniklerin eğitime entegre edilmesiyle eğitimin çok daha verimli olacağına inandığını söyledi.
 
Bruton, Sanayi 4.0 ile ilgili yapılması gereken seçimleri ise şöyle sıraladı:  
 
“Sanayi 4.0'ı ilk benimseyen olmayı mı hedeflemelisiniz? Bu sanayi bölgesinde bu teknikleri uygulayan ilk kişiler sizler mi olmalısınız? Yoksa insanları bekleyip yaptıkları hataları görüp; hatalarından ders mi çıkarmalısınız? Varmanız gereken yargılar bunlar; pragmatik olmak önemli; Sayın Hilmi Uğurtaş’ın da söylediği gibi, bu teknikleri uygularken hatırı sayılır bir sermaye yatırımı gerekecek. Yani para harcamadan önce, bu harcamanın işe yarayacağından emin olmalısınız. Bence bunlar, sizi karar verme konusunda destekleyecek iyi yargılardır.
 
Sadece böyle toplantılarda benim gibi, platformdan konuşan insanları dinleyerek değil; aralarda da burada duyduklarınızı tartışarak başkasının şirketinde, sizin şirketinizdeki işlerin nasıl yürüdüğünü aşama aşama, pragmatik yaklaşımla bulun. Çünkü her şirket için tek bir formül yok; her şirket için ayrı birer formül var. Öğrendiklerinizi uyarlama yaklaşımı işe yarayacaktır ve şirketinizi başarıya ulaştıracaktır.”
 
Geleceği yakalamak için…
 
İAOSB Sanayi 4.0 Sempozyumu’nun ilk konferans konuşmacısı olan Bosch Türkiye IOt Direktörü Mustafa Ayhan da seçilen temadan çok etkilendiğini dile getirerek, Sanayi 4.0 bağlamında insanı, toplumu ve teknolojiyi konuşmaktan büyük mutluluk duyduğunu söyledi.
 
4. Sanayi devriminin diğerlerinden farklı olduğunu vurgulayan Ayhan,  önceki sanayi devrimlerinin hepsinin bir buluşun ardından şekillendiğini, Sanayi 4.0’ın ise gelişen teknolojiler ve onların insan hayatına etkileri ile ortaya çıktığını söyledi. Dünyada 400 bin çalışanı olan ve 78 milyar Euro ciro yapan Bosch’un cirosunun yüzde 10’unu inovasyona, araştırma-geliştirme ve ürün geliştirmeye ayırdığını vurgulayan Ayhan, geleceği yakalamak isteyenlerin bu 3 konuya yatırım yapmak zorunda olduklarını söyledi.
 
Yapay zeka’ya dikkat
 
Sanayi 4.0’ın beraberinde getireceği dönüşüme kimisinin uyum sağlamak için gereken gayreti göstereceğini, kiminin olan ile yetineceğini, kiminin ise gerekirse işyerini kapatmayı kabul edeceğini dile getiren Ayhan, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Elimizde birçok seçenek var. Biz, Bosch olarak geleceği yakalamak adına çalışmalar yapıyoruz. Bu yüzdenden de dönüşümü başlattık. 4. Sanayi devriminde özellikle nesnelerin interneti konusu çok önemlidir. Nesnelerin interneti başlığı altında üç tane ana bileşen görüyoruz; bunlardan bir tanesi sensörler ile makinelerimizi akıllı hale getirmek ve ürünlerimizi takip etmek. Bunun üzerine yazılım katmanı koyuyoruz ve en sonunda bunları anlamlandırıp yeni servis ve hizmet ürünleri haline getiriyoruz. Bugün bu konunun çok popüler olmasının nedeni bu alanda inanılmaz büyüklükte yeni bir pazarın oluşmasıdır. 2025 yılına kadar 11 trilyona ulaşan bir pazar düşünülüyor ve herkes bu pazarın içinde yer almak istiyor. Bizim Türkiye olarak bu pazarda nasıl yer alacağımızı düşünmemiz lazım. Dolayısıyla nesnelerin interneti hali hazırda önümüzdeki dönemde artarak devam edecek. Gün geçtikçe birçok cihaz birbirine bağlanarak büyümeye devam edecek.
 
4. Sanayi devrimini konuşurken akla robotlar, veriler geliyor. Aslında en büyük sıçramayı yapacağımız alan yapay zeka olarak karşımızda duruyor. Çünkü yapay zeka ile birlikte makineler en kaliteli şekilde nasıl üretebileceklerini görecekler. Düşünebildiğiniz her şey otonom halde yapay zeka sayesinde olacak. Bununla birlikte yapay zeka önümüzdeki dönemlerde bizim için bir şans, öbür taraftan da tehdit olabilir. 4. Sanayi devriminde verilerin toplanması, başkaları ile paylaşılması ve anlamlandırılması için olması gereken yapılardan bir tanesi olan Bulut da çokça konuşuluyor. Sanayi 4.0, isminde ‘sanayi’ olmasından dolayı sadece işletmelerimizi kapsamıyor, aynı zamanda yaşamımızın her alanında bunun etkilerini görüyoruz. Bununla birlikte şehirler de 4. Sanayi devrimi ile birlikte ciddi anlamda dönüşmeye başlıyor, akıllı şehir kavramları ortaya çıkıyor. Elbette sanayinin üzerindeki etkisi çok daha büyük. Çünkü biz tüketicilerin belirli ihtiyaçlarımız var ve bu değişik ihtiyaçları karşılamak adına şirketler bir çok şey yapıyor. Sanayi devriminin bize kazandırdığı en önemli yetkinlik hız ve estetik olacak. Artık günlük olarak değişen pazarlardan bahsediyoruz. Dolayısıyla bizim verilere kesin olarak ihtiyacımız var ve ürünlerin yaşam döngülerinin çok kısa olduğuna yönelik kendimizi adapte etmemiz gerekiyor. Müşterilerimiz 7/24 bizden servis istiyor bu servisleri verebiliyor olmamız gerekiyor. Buradaki hız ve esnekliği de kazanabilmek adına endüstri 4.0’ı hayatımıza sokmamız gerekiyor.”
 
Teknoloji çöplüğüne dikkat
 
“Endüstri 4.0’ın 9 tane bileşeni var. Bunların içerisinde; arttırılmış gerçeklik, sanal gerçeklik, nesnelerin interneti, 3 boyutlu yazıcılar, bulut gibi özellikleri var fakat bu teknolojiler tek başına sizin peşine düşeceğiniz şeyler olmamalı. Sizin ihtiyaçlarınıza yönelik özellikleri belirlemeniz çok önemli. Bunları belirledikten sonra ilgili teknolojilerin adaptasyonuna geçebilirsiniz. Çünkü bizim akıllı yatırıma ihtiyacımız var. Yoksa ileride işletmelerimiz teknoloji çöplüğü olur.”
 
Sanayi 4.0’ın önündeki en büyük engeli güvenlik açığı olarak nitelendiren Ayhan, siber atakların yıllık maliyetinin 450 milyar Euro olduğunu söyledi. Bu nedenle güvenli bir ağ oluşturulmazsa ciddi sorunlarla karşılaşılabileceğini vurgulayan Ayhan, Bosch olarak üretim, lojistik ve üretim alanlarındaki otonom cihazlara odaklandıklarını söyledi.
 
Sanayi 4.0 ile ilgili çalışma yapan şirketlerin karşılaştığı en büyük sorunların başında bu alanda çalışacak insan bulma zorluğunun geldiğini ifade eden Ayhan, “Bugün kendini değiştirmek için çalışan arkadaşlarımız var, gelecekte istihdam edeceğimiz kişilerin eğitimi üzerinde düşünmemiz gereken şeylerden bir tanesi. Teknolojiyi satın alabilirsiniz. Bunlar var ama bizim doğru teknolojiyi seçip yatırıma odaklanmamız gerekiyor. Hazırlık yapmadan teknolojiye yatırım yapmak doğru olmaz. İkinci aşama işin içinde olması gereken tüm işbirlikçileri işin içine katmak. Yani işin içine makineleri, nesneleri dahil etmek gerekiyor.  Gerçek zamanlı veri toplamanız için gerekli sistemler de çok önemli. Son yaptığımız çalışmada 11 fabrikada 5 bin cihazı birbirine tek bir sistemle bağladık. Büyük avantaj sağladık çünkü tüm verimlilik konularının hepsi standart hale geldi. Burada yüzde 25’lik verim artışından bahsediyoruz. Üçüncü aşamada ise farklı şeyler için dışarıda da işbirlikleri kurmanız gerekiyor. Özellikle konsorsiyumların altını çizmek istiyorum. Buralarda açık standartlar, mevzuatlar, insan, istihdam konuları konuşuluyor. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda Sanayide Dijital Dönüşüm Platformu var.  Burada mevzuat, eğitim, altyapı, dijital teknolojiler, farklı standartlar nasıl olur üzerine çalışmalar hazırlanarak Türkiye’nin bu alandaki haritası hazırlanıyor.”
 
Türkiye kendini geliştirmeli
 
Ayhan, Dünya Ekonomik Forumu’nun raporuna göre Türkiye’nin, ‘üretimi sanayisi iyi ama gelecek için bir şeyler yapması gerekiyor’ kategorisinde değerlendirildiğini hatırlatan Ayhan, listenin üst sırasında Japonya, Kore gibi teknolojiye ve geleceğe yatırım yapan ülkelerin yer aldığını söyledi.
 
Sanayi 4.0’ın teknoloji işi değil, liderlik işi olduğunun altını çizen Ayhan, “Bizim seminerlerde genelde konuşmacı kitlemiz ya şirketlerin operasyon yöneticileri oluyor. Halbuki bizim şirketin yatırım kararını verenler ile görüşmemiz gerekiyor çünkü dönüşümü onlar başlatacak. Süreç teknolojileri ve insan saç ayağını doğru kurgulayabilirsek başarılı sonuçlar elde edebileceğiz. 2025 yılında benim şirketim kimlere hizmet üreteceğe odaklanmamız lazım. Vizyon çok önemli. Bunu belirledikten sonra her stratejimin içinde bu dönüşüme ilişkin maddeler olmalı. Organizasyonda söz sahibi olan kimselerin ciddi çalışma yapmaları gerekiyor” ifadesinde bulundu.
 
Teknolojiyi geliştiren tek şey ‘mühendislik’ değil
 
Sempozyumun ikinci konferans  konuşmacısı olan Bilkent Üniversitesi İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Profesör Doktor Erinç Yeldan da sanayi devriminin tarihçesinde değinerek konuşmasına başladı.
 
Teknoloji devriminin sadece mühendislik meselesi olmadığının altını çizen Yeldan, ‘sanayinin neden 18. yüzyılda İngiltere’de ortaya çıktığını şöyle özetledi:
 
“İngiltere’de sanayinin devrim olarak dönüşmesinin ardında üretimin arz yönünü talep ile birleştirmesi yatıyor. İngiltere, İsveç ile birlikte dünyada ilk Merkez Bankası’nı kuran imparatorluktan bir tanesi. İngiltere Merkez Bankası yaklaşık olarak aynı yıllarda çıkıyor. Merkez Bankası’nın ana görevi, kredi hazırlamak. O zamanın altın standardına bağlı olmasına rağmen kağıt para kavramını İngiltere ilk kullanan topraklardan bir tanesi. Devamı da var kuşkusuz… İngiliz iç pazarı yeterli değil, ürünlerin dış pazarlara da satılması lazım. Osmanlı İmparatorluğu’na, Hindistan’a, Pakistan’a, Afganistan’a, “biz üretiyoruz siz satın alın, ticaretinizi serbest kılın” ideolojisi ile ürünleri satıyor. Dolayısıyla sanayi devriminin arkasında üretim kadar talep, talep fazlasında ise kolonist emperyalist pazarların ihracat fazlasını satma becerisi var.”
 
2. Sanayi Devrimi’nin montaj hatlarının fabrikalarda artmasıyla ciddi bir üretim artışının yaşanmasına olanak sağladığını hatırlatan Yeldan, “Eğer üretimle talep arasındaki bağlantıyı kuracak teknolojik ve toplumsal bağları kuramazsanız bu bir devrim olmaz. Dolayısıyla 2. Sanayi devriminin ardında da yine üretimi talep ile birleştiren bir mekanizma vardı” diye konuştu.
 
İkinci sanayi devriminde ücret-üretkenlik dengesinin ortada olduğunu açıklayan Yeldan, 2. Sanayi devrimi sürecinde ABD’de saatlik reel ücretlerin bir işçinin üretkenliği ile aynı paralelde seyrettiği, 1980’lerin ardından ise dünyada kapitalizmin değişik şekilde çalışmaya başladığını söyledi. Konunun Türkiye yansımasına da değinen Yeldan, “Bu resmin izdüşümü Türkiye’de de yaklaşık olarak aynı seyretti. 1980’ den sonra üretkenlik ve ücret makası birden bire açılmaya başladı. Bir işçinin üretkenliği ile işçinin gelir ücreti arasındaki giderek açılan fark sanayiciye kar olarak kalıyor zannedilmesin. Bu daha çok bu yıllarda başlayan kapitalizmin kumarhane masaları olarak adlandırdığımız finanssallaşma, finansal spekülasyon, rant oyunlarında çarçur olmaya başlıyor. Dolayısıyla 1980 sonrasının finansallaşma ile sanayisizleşme arasındaki bağı, Amerika’da özellikle üretkenlik ve talep yaratan ücret geliri arasındaki bağın kopması ile beraber baş başa gidiyor” dedi.
 
Üretkenlik kazanımlarımızda gerileme var
 
Günümüzde yaşanan temel problemlerden birini ‘üretkenlik kazanımlarındaki ciddi gerilemeler’ olarak açıklayan Yeldan, Amerika, Japonya, Almanya, Fransa ve İngiltere’de 21. yüzyılın ilk 10 yılı ile ikinci 10 yılı arasında üretkenlik açısından derin bir çöküş yaşandığını söyledi. Dünyanın ‘büyük durgunluk’ diye anılan bir sürecin içerisinde olduğunu vurgulayan Yeldan, Sanayi 4.0’ın bu durgunluğu aşacak anahtar olarak görüldüğünü söyledi. Yeldan,  bu umudu değerlendirirken Türkiye’nin koşullarını göz önüne almak gerektiğini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Ülkemizde iki tane önemli ivmelenme görüyoruz. Birincisi 1980 sonrası ihracata yönelik sanayileşme ve buna yapılan teşviklerdi. İthal ikameci dönemin tıkanmışlığının aşılmasından sonra gelen reformlarla 1990’lı yıllar biraz durgundu. Türkiye’nin kayıp 10 yılı bu dönemdedir. Her ülkenin kayıp 10 yılı vardır. Bizim parçası olduğumuz Latin Amerika ülkelerinin kayıp 10 yılı 1970’ler ve 1980’lerdir. Biz 1990’larda bu kayıp 10 yılı yaşadık. Sonra 2001 krizi ile beraber bir sıçrama daha yaptık. Bankacılık sektörü, finansal sektör reformları, kurumsallaşma yönünde önemli adımlar attık. Fakat 2006 yılından itibaren üretkenlik hızımızda aynı dünyadaki metropol ülkelerde olduğu gibi, çok ciddi bir durgunluk, hatta 2017 ve 2018 yılında da üretkenlik hızımızda bir yavaşlama söz konusu. OECD’nin bu konuda hazırladığı raporunda 3 tane vurgusu var; 2060 yılına kadar dünya ekonomisinde bir yavaşlama görüyor. Bunlar arasında çevre kirliliği ve iklim değişikliğinden kaynaklanacak üretkenlik kayıplarını ön plana çıkartıyor ve mevcut veriler ışığında günümüzde 48,7 gigaton yani milyar ton olan karbon salınımının 2060’ta neredeyse 100 gigatona yani 100 milyar tona ulaştığını, buradan kaynaklanacak olan bakteriyel hastalıkların tarımsal üretkenliği vuracağını, deniz seviyesinin yükselmesinin ve nem oranının artışının hayat kalitemizi düşüreceği vurgularını yapıyor. Fakat bütün bunlara karşı da umutsuzluğa kapılmamamız gerektiğini, artık fiziksel sermaye birikiminden değil, beşeri sermaye, araştırma geliştirmeye dayalı teknolojilerin geliştirilmesi ve vasıflı işgücü ile donatılmış istihdam kazançlarından dünyanın bu iki olumsuz göstergeyi bertaraf edebileceği umudunu taşıyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma teşkilatının verilerine göre dünyada her sene kurulan yeni robot sayısında 2008-2009 krizinin etkileri çok açık görülüyor. Bu sadece büyüme yavaşlaması değil, aynı zamanda sanayi hamlesinde ve teknolojide de bir durgunluk dönemi anlamına geliyor. Fakat 2009 sonrasında yılda günümüzde ortalama 200 bin yeni robot imalat sanayinde üretim sürecine katılan bir tempoya giriyor ve bu tempo ivmesini arttırarak devam ediyor. İşçi başına düşen robot adedi kabaca 300 küsur ile Kore, Japonya, İsveç, Kore, Almanya, Danimarka diye aşağıya doğru sıralanıyor. Türkiye bu ligde iddialı olabilecek bir noktada. Bizim altımızda Çin Halk Cumhuriyeti var.  Türkiye tarihsel bakımından üç büyük Latin Amerika ülkesinden bir tanesidir. Bu ülkelerin bir tanesi Brezilya’dır, diğeri Filipinler’dir, üçüncüsü de Türkiye’dir. Futbol, samba, ordu, ordunun siyasetteki yeri, uzun süreli devlet müdahaleciliği, geniş iç pazar gibi unsurlar Türkiye’yi önemli bir Latin Amerika ülkesi olarak, yapısal olarak koşullandırmıştır. Bu bakımdan bizim komşumuz Yunanistan dâhil bir dizi ülkenin önünde kabaca 10 bin imalat sanayi işçisi başına 30 robot ile birlikte orta sıralarda yer almış gözüküyoruz. Bunun çoğu otomotiv sanayidir ama yerimizi belirtmek açısından bu veri önemli. Önümüzdeki 10 yıl boyunca bilgisayar destekli otomasyonun yerini alacağı meslekler olasılıkları olasılık sırasına göre dizdim. En başta temizlik ve bakım işleri var. Kabaca yüzde 80 oranında bu işleri robotlara devredileceği gözüküyor Amerika’da. İnşaat sektöründe de robotlaşma ve akıllı binaların sıkça yaşanacağı gözüküyor. Daha sonra aşağıya iniyor ve en altta sağlık ve sosyal hizmetler yer alıyor.”
 
Eğitim 4.0 olmadan Sanayi 4.0 olmaz
 
Sempozyumun ikinci ayağı olan panel, Deniz Bayramoğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Panelin ilk konuşmacısı olan EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, Sanayi 4.0 kavramının Türkiye’de 4-5 yıldır gündemde olduğuna dikkat çekerek, geleceğin dönüşümden geçtiğini söyledi.
 
Sanayi 4.0 ile akıllı fabrikaların yönetime geçeceği, kıt kaynakların yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının ön plana çıkacağını, yeni nesil OSB’ler ve akıllı şehir uygulamalarının dünyada gelişeceğini düşündüklerini vurgulayan Yorgancılar, toplumun bu dönüşümü ancak Toplum 5.0 algısı ile uygulayabileceğini söyledi. Akıllı fabrika piyasası büyüklüğünün 2022 yılına kadar 405 milyar dolarlık bir hacme ulaşacağı bilgisini paylaşan Yorgancılar, gelecek on yılda 500 büyük firmanın yüzde 40’ının dijitalleşme trendini yakalayamaması durumunda yok olacağının öngörüldüğünü söyledi.
 
EBSO’da konuyla ilgili yaptıkları bir çalışmayı aktaran Yorgancılar, konuyla ilgili şunları söyledi:
 
“İşin maddi boyutuna yönelik bir anket hazırlayarak tüm üyelerimize gönderdik. ‘Dijitalleşme zorunluluktur’ dedik ve üyelerimizin fikirlerini sorduk. Yüzde 2’si ‘Üretim sistemimiz birebir alt yapıya ihtiyaç göstermiyor’ derken, yüzde 24’lük bir kesim dijitalleşme maliyetinin yüksek olduğunu ifade etti. Ön önemli gerekçe olarak ise eleman ve kaynak teminine ilişkin sıkıntı getirildi. Bu da üniversitelerde verilen eğitimin bu sisteme uygun olmadığı gerçeğini ortaya çıkartmış oldu. Bugün öyle sektörler var ki üniversitelerde; okutulan dersin piyasada karşılığı yok. Buralardan mezun olan gençlerin sektörde iş bulabilme imkânı yok. Bu nedenle ihtisas üniversitelerinin Türkiye’de kurulması lazım. Yüzde 98’i KOBİ olan sanayicilerin Sanayi 4.0’a girmeleri isteniyor ama nereden başlanacağına ilişkin kimse bir bilgiye sahip değil. Eğitim 4.0 olmadığı müddetçe, bu kavramın alt yapısını geliştiremediğimiz müddetçe bizim Sanayi 4.0 geçmemiz söz konusu bile değil.”
 
Devlete, OSB’lere ve TOBB’a görev düşüyor
 
İkinci panelist TEPAV İcra Direktörü Prof. Dr. Güven Sak ise aslında Sanayi 4.0’ın şirketin, fabrikanın kendin değer zincirini kurgulayıp, ‘burada şimdi daha fazla nasıl değer yaratabilirim’ diye düşünülmesi olduğunu, bunun için de fabrikanın içindeki sistemin geliştirilmesi gerektiğini söyledi.
 
Devlete Sanayi 4.0’a yönelik kaliteli elemanların yetiştirilmesi konusunda büyük görev düştüğünün altını çizen Sak, farkındalık yaratmak konusunda ise TOBB ve OSB yönetimlerinin devreye girmesi gerektiğini söyledi. Sak, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Şunu bence unutmayalım; kimin tasarladığı belli olmayan bir transformasyon sürecindeyiz.  Dolayısıyla endişemizin kaynağı da o. Bundan sonra nereye doğru gideceğini bilmiyoruz.  Eskiden her ülke daha gelişmiş ülkenin mal setini üretme becerilerini geliştirerek, onları izleyerek ve takip ederek zenginleşir ve gelişir diye düşünüyorduk. Bu yeni teknolojiler her hangi bir sıra, ülke izlemeden sıçrayabileceğimiz olanaklar getiriyor önümüze ve bu olanakların hepsi aslında üniversitelerimizde var. Ben şimdi kendi öğrencilik yıllarım olan 1980’lerle kıyasladığımda, bugünkü ana değişimi şurada görüyorum, herkes yüksek lisans ya da doktora programları etrafında start-up’lar kuruyor. Dünyanın herhangi bir problemine öğrendikleri ile birlikte ticarileştirilebilir bir araç geliştirerek nasıl müdahale edebileceklerini tasarlamaya çalışıyorlar sonuçta. Endişelenmekte haklıyız ama ben bir şey kaçırmamış olduğumuzu düşünüyorum. Yapacak çok şey olduğunu düşünüyorum. Yeter ki bunu aktiviteye dönüştürelim.”
 
Sanayi 4.0 yavaş yavaş gelir
 
Üçüncü panelist Uluslararası Saraybosna Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sencer Yeralan da Amerika’da ‘Akıllı Fabrika’ olarak adlandırılan Sanayi 4.0 kavramının bir mühendislik dehası olmadığını, kırılma noktasının ardından yaşanan gelişme süreci olduğunu öne sürdü. İnsanların Sanayi 4.0 konusundaki kaygılarını anlayabildiğini ifade eden Yeralan, sistemi ‘organik’ olarak tanımlayarak şunları söyledi:
 
“Gerçekten siz bir şirket değilseniz, bu yeniliklere yavaş yavaş uyum sağlamak istiyorsanız, o uyum sağlayacak unsurları size sunacaktır. Şirketlerin ‘Sanayi 4.0’a geçemezsek iflas ederiz’ endişelerinin gerçeklik payını düşünemiyorum. Bu yavaş yavaş kendi kendine olabilecek bir şey. Eğitim konusuna da değinmek gerekirse, kırılma noktasına geldiğiniz zaman ileride ne olacak? Bundan beş sene sonra nasıl meslekler ortaya çıkacak? Bu soruların yanıtlarını bilemiyoruz. Önümüzü göremediğimizde ya da geçmişimizden gelen deneyimi kullanarak önümüzü tahmin edemediğimiz zaman ne yapabiliriz? Bundan sonra geniş düşünebilen aydın kişilikler, kritik düşünebilen ve hiç beklenmedik durumlarda nasıl davranabileceğini bilen insanlara olan ihtiyaç daha da önemli olacak. Böyle yetenekleri yetiştirebilirsek; isterse Sanayi 4.0, isterse 5.0, üstesinden geliriz.”
 
Dünyaya çalışan insan yetiştirmemiz lazım
 
Panelin son konuşmacısı olan TV Ekonomi Danışmanı ve Yorumcusu Dr. Mahfi Eğilmez de dünyanın son dönemlerde çok hızlı bir değişimin içinde olduğunu vurgulayarak, küreselleşme ile birlikte tüm dünyanın potansiyel pazar haline dönüştüğünü söyledi.  Bu noktada Sanayi 4.0 ile ilgili 3 tespitte bulunduğunu vurgulayan Eğilmez, ilk olarak kavramın üretimde insan enerjisinin en aza indirilmesi ve üretimde hataların ortadan kaldırılması konusunu gündeme getirdiğini ifade etti. Eğilmez, “İnsan emeğinin en aza indirilmesi demek istihdam sorununu beraberinde getirmesi demektir. Dünyada 7,5  milyar insan var her yıl bu sayı artıyor. Nereye gidecek o zaman bu sistem bunu sorgulamak lazım” diye konuştu.
 
İkinci olarak Sanayi 4.0’ın üretimin en üst düzeyde esnekliğe kavuşmasını sağladığına dikkat çeken Eğilmez,  bu yolla tüketiciye özel ürün yapılabildiğini söyledi. Eğilmez, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Mevcut üretim sistemimiz buna çok el vermiyor. Ama ileride bu olacak. Üçüncüsü ve sonuncusu çok önemli; üretim hızlanıyor. Üretim yüzde 25-50 oranında hızlanacak ve maliyetlerde de müthiş tasarruf sağlanacak. Bu işe geçmeyebiliriz, geç de kalmış olabiliriz. Ama unutmayalım ki çok daha ucuza üreten bir kitle ile karşı karşıya kalacağız. Sanayi devrimini kaçırdık bunu kaçıracak lüksümüz yok. İki mesele var burada da. Makineleri, robotları yapan ekip olabilecek miyiz? Almanlar bunlarla uğraşıyor şimdi. İkicisi bu makineleri satın alıp, o üretimi yapacak adamlar var. Muhtemelen biz o kısımda olacağız. Söz konusu sistemlerin kullanılmasında nitelikli beyinler ve iş gücü eksikliği konusuna kesinlikle katılıyorum. Bunun için de oturup eğitim işini ele almamız lazım. Artık meslek bilen insanlara ihtiyacımız var. İkiye böleceğiz bunu çaremiz yok. Bilimle uğraşan bir bölüm, teknik, mesleki becerilere önem veren diğer bölüm olmak zorunda. Dünyaya çalışan insanlar yetiştirmemiz lazım.”
 
İnsansız olmaz
 
Panelin ikinci bölümünde söz alan TEPAV İcra Direktörü Prof. Dr. Güven Sak, geleceğin fabrikası konusunda yapılan en büyük hatayı insanlara ihtiyaç olduğunun unutulması olarak açıklayarak,  “Robotlar bizim işimizi alacak. Ama bir eğitim meselesi olduğu açık. İnsanların bir kısmı işsiz kalacak evet ama şuan daha ne yapacağımızı bilmiyoruz” diye konuştu.
 
Bu süreçte en büyük görevin şirketlere düştüğünü vurgulayan Sak, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Eğer önümüzdeki dönemde serbest piyasa ekonomisinde yaşamak istiyorlarsa ‘bu ortama nasıl adapte olabilirim’ diye dertlenecek birilerinin şirkette olması lazım. Şimdi biri gelip sihirli bir değnekle dokunsun, bütün firmalarımız değişsin diye bir şey yok. Bu geçim sürecinde herkes aynı hızla geçmeyecek, daha önce görenler daha iyi hazırlık yapanlar olacak. Bu konuda devletin ve örgütlerin yapabileceği şeyler de var.”
 
Türkiye’de sistem rekabetçi
 
Uluslararası Saraybosna Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sencer Yeralan da eğitim konusuna değinerek, Türkiye’de eğitim aldıktan sonra başarılı bir staj dönemi geçiren öğrencilerin, o fabrikalarda ya da işletmelerde işe başladıklarını gözlemlediklerini söyledi.
 
Amerika’da ve Almanya’da sistemin algılanış şeklini açıklayan Yeralan, “Almanya’daki tamamıyla rekabetçi bir sistem. Şirketler kendilerini geliştirirler, adı piyasadır yavaş, yavaş gider. ABD, ‘biz bunu biraz daha düzenli nasıl yapalım’ derdinde?. Onlar aynı şeyi biraz daha standartlaştırdı. Yukardan aşağıya doğru düzen olsun diye bir bakış açıları var. Japonya’da da var bu bakış açısı. Mümkün olduğu kadar şirketleri yönlendirmişler. Açık rekabetçilik dışında biraz daha düzen yapmışlar. Benim gördüğüm kadarıyla Türkiye’deki eğitimin zayıf noktası kavramsallaştırmakta güçlük çekmemizdir bence. Şirketler ve üniversiteler bir araya gelsinler buna ne diyecekler bir isim verelim, kavramsal olarak hangi düzeylerde konuşacak ve bir araya gelecekler. Türkiye’deki sanayi yapısı rekabetçi yapıya daha yakın. Biz bu insanları bir araya getireceğiz de bu şirketlerin de para kazanması lazım. Devlet yapsın derseniz o da olmuyor. Bir yaratıcılık gerekiyor buna” diye konuştu.
 
Herkes mühendis olmak zorunda değil
 
TV Ekonomi Danışmanı ve Yorumcusu Dr. Mahfi Eğilmez de sanayi odalarının bir araya gelip kamuyu karıştırmadan bir üst kurul oluşturması gerektiğini söyledi. İşsizlik konusuna da değinen Eğilmez, “Türkiye gibi ülkelerde ciddi işsizlik var. Bir diğer konu da tüm insanları bir arada toplamak kolay değil. Herkesin kabiliyeti aynı olmayabilir. Herkes mühendis olmak zorunda değil. İşte bu kişileri açtığımız meslek okullarına yönlendirmek lazım. Bizim bununla birlikte teşvik sistemimizi de sıfırdan kurmamız gerekiyor. Tamamen bölgesel kökenli bir teşvik veriyoruz ve yanlış yapıyoruz. Bizim sektör bile değil ürün seçmemiz lazım teşvik vermek için. Burada 5 yıllık geçici ve kısmi ithal ikamesi bile uygulayabilirsiniz. Vergi almazsınız, üstüne para verirsiniz ama 5 yıl sonra bunu dünya çağında rekabete açabilirsiniz. Bunu yapacak bir şey destekleyeceksin ve sürekli kontrol altında olacak. Böyle bir destek olabilir ve sonuç da verir.”
 
Kendi bedenimize uygun eğitim hazırlamalıyız
 
EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar da ülkemizde ezbere dayalı sistemin tüm ilerlemelerin önündeki en büyük engel olduğuna dikkat çekerek, eğitim sisteminin gelecek 100 yılda ön plana çıkacak olan sektörleri, sektör bazlı üniversitelerde geliştirecek şekilde düzenlenmesi gerektiğini söyledi.  Sanayi 4.0 için oluşturulacak nitelikli eleman yapısı için en iyi şartlar altında 15 yılın geride kalması gerektiğine dikkat çeken Yorgancılar, “Bizim kendi bedenimize uygun bir eğitim sitemini çıkarmamız lazım. Zorla olmuyor bu iş. Türk sanayicisinin bugün yüzde 92’si sanayi ürünlerinden oluşan bir ihracatı gerçekleştirmişse, 500 milyar dolarlık bir ihracat inanın ulaşılmaz bir rakam değildir. Biz dünyadaki her evde bir Türk Malı olacak felsefesiyle hareket edersek, önümüz de eğitim kalitesinin artması ve doğru yönlendirilmesi ile açılırsa biz bunun üstünden rahatlıkla geliriz” diye konuştu.
 
Bu mücadeleden galip çıkmalıyız
 
Sanayi 4.0 Sempozyumu’nun kapanış konuşmasını gerçekleştiren EBSO Geçmiş Dönem Meclis Başkanı (1997-2005), aynı zamanda İAOSB Geçmiş Dönem İdare Komitesi Başkanı (1992-1993)  Kemal Çolakoğlu da sanayicinin ülkenin geleceği için üretmek, istihdam yaratmak, büyümek ve Atatürk’ün gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmak için çok çalışmak zorunda olduklarını vurgulayarak konuşmasına başladı.
 
Sanayi devrimi süreçlerini özetleyen Çolakoğlu, bugün dünyanın Sanayi 4.0 gerçeği ile karşı karşıya olduğunu söyledi. Yaşanan değişimin her geçen gün daha büyük bir hızla gerçekleştiğini ifade eden Çolakoğlu, “Bu nedenle Sanayi 4.0 gerçeğini sadece üretim ve verimlilikte artış, karlılıkta yükseliş, teknolojide kalite artırımı, ürünlerin dünyaya dolaşımı ve rekabet gücünün artması ya da sermayenin yeni alanlara kayması gibi ekonomik ve finansal bakış açısı ile değerlendirmek eksik olacaktır.Türkiye’de Sanayi 4.0 ile birlikte yaşanacak değişim ve dönüşümün minimum hasarla nasıl elde edilebileceği sorusunu tüm detaylarını bugün burada tartıştık. Bu cevapları aramak sadece sanayicinin, iş adamının, çalışanların, bilim insanlarının görevi değildir. Değişim için tüm toplum katmanlarının ortak çalışması ve katılımı şarttır. Akıl, kalp, ruh ve fiziksel bütünleşmemiz ile kültürel bir Rönesans yapmak zorundayız. Sanayi 4.0 ile ilgili farkındalığı arttırmak için anlatılan temelinde ekonomik, politik ve sosyolojik kültürel yapılarımızın kurmanın mutlaka yolunu bulmalıyız. Tüm bu mücadele içinde temel güç kaynağımız olan insan kaynağımızı bu meydan okumaya hazır hale getirmeli ve bu mücadeleden galip çıkmalıyız” diye konuştu.
 
Mayıs 2018

 

Diğerleri

İAOSB Yerleşim PlanıİAOSB MedyaİAOSB Haber DergisiİAOSB Tanıtım FilmiİAOSB Dosya İndir